top of page
  • Ünal GÜL

Türkiye’nin Hayatı Denizlerdir

Sayın Özhan BAKKALBAŞIOĞLU yazdı

1683 Viyana bozgunundan sonra devamlı toprak kaybedip gerileyen ve çağa ayak uyduramayan İmparatorluğu yok olma durumuna sokmuştur. Çanakkale gerilemeye dur diyen bir zafer olmuşsa da bu zaferin oluşmasını sağlayan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Paşa’yı ortaya çıkarmıştır. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenilgi ile çıkan ordusu dağılmış, ekonomisi dibe vurmuş, ülkesi işgal edilmiş bir milleti Haydarpaşa’dan bindiği Kartal istimbotunda, “Geldikleri gibi giderler” diyerek inancını belli etmiştir. Bu sözü söylediğinde kendisinden başka kimse ihtimâl vermiyordu gideceklerine. Samsun’a ayak bastığı 1919’da Amasya’da, Erzurum’da ve hatta Sivas’ta bile kimse inanmıyordu. Ama O, “başaracağız yeter ki ümidi kaybetmeyelim” diyerek gerektiğinde tek başına bu kurtuluş mücadelesine katılacağını ifade etmiştir. Atatürk, Nutuk kitabının ilk sayfasında ülkenin durumunu anlatmıştır. Dünyadaki sosyal ve bilimin gerektirdiği tüm kurallar anlatılan, ki o durumda dahi “başarının imkânsız olduğu” hipotezini yok etmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ni 29 Ekim 1923’te kurmuştur. O tarihlerde ve öncesinde nice devlet adamları ve nice büyük komutanlar yaşadıkları süre içinde anılmışlardır. Ancak dünyada 100 yıl anılan, milyonlarca insanın her 10 Kasım’da O için saygı duruşunda bulunması ve ülkenin 1 dakika sustuğu bugüne kadar yeryüzünün başka yerinde görülmemiştir. Atatürk Türk milletini yeniden ortaya çıkarmış, onu onurlandırmış, Türk’ün neler yapacağını 15 yılda tüm dünyaya göstermiştir. Atatürk’ün “Türk yıldırımdır kasırgadır…” vecizine yakışır bir Türk milleti yaratmıştır. Cumhuriyetin 100’üncü yılı bu nedenle önemlidir. Mezunu ve mensubu olmakla hep gurur duyduğum Deniz Harp Okulumuzun bu yıl 250’nci yıldönümü büyük bir coşku ile kutlandı. Bahriyelilerin denizde karşılaştığı fırtına ile kutlandı. Soğuk ve yağmura rağmen tüm mezunlar “Öğrenci Alayının” törenini izledi. Büyük çoğunluğu köprüüstü açık eski gemilerde görev yaptığı için hazırlıklı giyinmişlerdi. DHO ve Donanma 250 yıla nasıl geldi ve yeniden nasıl yapılandı. 1460-1570 yıllarında o zamanki dünyanın okyanusu olan ve deniz ticaretinin kalbi olan Akdeniz’e hâkim olan Kemal Reis’ten Barbaros’a kadar tüm Bahriyeliler denizlere hâkim olmanın bilinci ile çalıştılar. İmparatorluk en görkemli yıllarına ulaştı. Bu rehavet devlet idaresini yozlaştırdı. Bahriye ve kurumlar liyakatsız ve para ile makam verilen yerler oldu. Bu çöküş ilk zamanlar hissedilmedi ve 1571’de ilk patlamayı yaptı. İnebahtı Savaşı’nda Yeniçeri Ağasını kaptan paşa yaptık. Sonra çözülme başladı. Buna rağmen çekirdekten yetişen Bahriyeliler kahramanlık ve özverili çalışmaları ile bir yere kadar geldi. Bu dönüm noktası Çeşme Deniz Savaşı’dır. 1770 Çeşme bozgunu İngiliz personel destekli Rus Donanması ve yerli Rum halkının ihaneti neticesinde meydana gelmiştir. Bu savaşta büyük kahramanlık gösteren Cezayirli Gazi Hasan Paşa artık okullu subay yetişmesi gereğini görmüş ve 1773 yılında Padişah III. Mustafa’nın fermanı ile “Mühendishane-i Bahr-i Hümayun “ adı ile kurulmuştur. Kurulmuştur ama yeni teknolojik gelişmeyi öğretecek öğretmen yoktur. Macar asıllı Fransız Baron de Tott 1755’ten beri Türkiye’de bulunmaktaydı. Topçuluk konusunda uzman olan Tott, Fransa’dan harita ve seyir malzemeleri getirtmiştir. Ders verecek öğretmenlere sorduğu, “Bir üçgenin iç açılarının toplamı kaçtır?” sorusuna verilen, “Üçgenine göre değişir” cevabı, İmparatorluğun ne kadar bilim ve teknikten uzak olduğunu gösterir. İşte o tarihten itibaren Bahriye kendini geliştirmiş her türlü baskı, ihmâl kenara itilmelerine, yanlış strateji ile sevk ve idare edilmelerine rağmen ayakta kalabilmiştir. Bir avuç Bahriye subayının Kurtuluş Savaşı’nda Karadeniz’de gösterdikleri başarı ve ordumuzun lojistik desteğini sağlaması tarihimize altın harfler ile yazılıdır. Bu sayede savaş kazanılmıştır. Atatürk, “Gözüm Sakarya’da kulağım İnebolu’da” derken bu gerçeği ifade etmiş ve 1924’te hemen modern donanma kuruluşuna tüm engellemelere rağmen önayak olmuştur. Biz Bahriyelilerin Atatürk’e olan saygı ve sevgisi daha başkadır. Bugün 1930’lu yıllarda Ata Nutku’lardan 1967 yılında Berk ve Peyk gemilerinin inşası ile başlayan millileşme süreci Deniz Kuvvetleri 20’nci Komutanı Oramiral Özden Örnek ve karargâhı ile başlattığı MİLGEM projesi her türlü engel ve aksamalara karşın bugün güçlü bir Donanma varlığı olarak mavi vatanın koruyucusudur. Unutulmamalıdır ki Bahriye subayı mücadelecidir, aklını müsbet ilim içinde geliştirir ve sabırlıdır. MİLGEM’in geldiği konum bunun bir göstergesidir. Atatürk’ün deniz konusuna verdiği önem ve direktif, biz Bahriyeliler için bitmeyen bir ödevdir, görevdir. 1935 yılında Malta Adası’na Donanmayı göndermesi ile deniz alaka ve menfaatlerini öngörü ile nasıl önceden tespit ettiğini düşündüğümüzde Bahriye’ye neden önem verdiği ortaya çıkar. Bugün O’nun mirası olan ve gelişen ATATÜRK DONANMASI o öngörünün ışığında mavi vatan sularını da aşarak görev yapmaktadır. 1924 bütçe görüşmelerinde halkın ayağında giyecek ayakkabı yokken Donanma’nın ıslahı için 500 lira tahsisat ayrılmıştır. Artık Türkiye’de toplumun her kademesi, kurum ve kuruluşlar, siyaset ile uğraşanlar bilmelidir ki, Türkiye’nin bekası mavi vatandır. Deniz alaka ve menfaatlerini dikkate almazsak, balık yiyemeyiz, yabancı bayraklı gemi/tekne sayısı fazlalaşır, Kabotaj Kanunu’nu delersek ticaretimiz yabancıların eline geçmeye başlar, ülkemizi dış tehditlere karşı denizlerimizden itibaren korumayı bilmezsek Anadolu’da yaşamak imkânsızlaşır. Unutmayalım, biz Türk milletiyiz ne başka ülkeler bizim dostumuz ne de kardeşimiz. Bizim gidecek başka yerimiz yok. Büyük mücadeleler sonunda kazanılan bu ülkenin hayatı denizlerdir. Bu öyle bir gerçek ki; 1571 İnebahtı faciasından sonra yaklaşık 350 yıl, denizlerde sözde vardık ama özde yoktuk ve kaybettik bu kadar basit. Bize bu gerçeği bir tek Atatürk hatırlatmıştır. Ve biz Bahriyeliler her kuruluş yıldönümlerimizde daha güçlenen bir Donanma varlığı ile karşılaşmayı diliyoruz. Sonuç olarak, her zaman söylediğimiz gibi Türkiye’nin geleceği Denizlere vereceği önemle orantılıdır. Bu sadece Bahriye kökenli mensupların gayretleri ile olmamalıdır. Tüm kurum ve kuruluşlar ile en azından denize ilgi duyan, merak edenlere tavsiyem şudur: Önlerine Türkiye’yi çevreleyen Karadeniz, Ege ve Akdeniz’in tamamını gösteren bir harita alsınlar bu yeter. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılı ve Deniz Harp Okulu ve Lisesi’nin 250’nci yılı kutlu olsun. Cumhuriyet için ve bizleri DHO ve Deniz Lisesi’nde yetiştirmek için çalışan her mensuba minnet ve şükranlarımı sunarım.

25 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page