top of page
  • Ünal GÜL

Gerçek Bir Efsane: 57’nci Alay ve Yarbay Hüseyin Avni Bey

Sayın Mümin KIR yazdı

Literatürde efsane ya da söylence hem anlatıcı hem de dinleyiciler tarafından insanlık tarihinde yer aldığına inanılan veya öyleymiş gibi algılanan insan eylemlerinin yer aldığıanlatıdan oluşan bir folklor türü olarak tanımlanmaktadır. Gerçek ise; efsaneyi anlatmaktan çok daha zor olan bir kavramdır.


Manası anlamından çok daha büyük ve çeşitlidir. Belki de bu nedenle insanlar yüzlerce ve binlerce yıldır gerçeği aramakta, bulmakta ve anlatmakta zorlanmaktadırlar. Bununla birlikte gerçeğin hoşa gitmediği yer ve zamanlar da az değildir. Tüm bunlara rağmen bugün sizlere efsaneleştirilmiş olmasından ziyade, gerçek bir kahraman komutan ve gerçek bir kahraman alaydan bahsedeceğim.


Birilerinin hoşuna gitse de gitmese de. Aklımız erdiği, dilimiz döndüğü ve kalemimiz yettiğince. Saygıyla, minnetle, rahmetle ve de samimiyetle. Bundan tam 109 yıl önceydi…


            Osmanlı imparatorluğu duraklama ve gerileme dönemini tamamlamış, payitahta dahil olanlar göremese de çöküş dönemine girmiş bulunuyordu. Neredeyse yüzyıldır Osmanlı İmparatorluğunu yok etmek için uğraşanlar, usul usul bu emellerini gerçekleştirmek için her türlü politika ve entrikalarını uluslararası alanda sürdürüyorlardı. Batılı devletler bu konuda öylesine kendilerinden eminlerdi ki, I. Dünya savaşının başladığı 28 Temmuz 1914 ten önce ittifak arayışlarını sürdüren Osmanlı İmparatorluğu ile ittifak yapmayı bile kabul etmemişlerdi. Ve bilindiği gibi, altı yüz yıllık İmparatorluk, Almanya ve Avusturya ile birlikte itilaf devletlerinin yanında adeta bu savaşa çekilmiş yorgun, zayıf ve parasız bir halde kendini savaşın içinde bulmuştu. Aslında bu yeni gelişen bir süreç değildir. Uluslararası ilişkiler teorilerinin en önemlilerinden biri olan realist teorinin tezahürlerinden biridir. Dünya düzeni dinamik, uluslararası düzen ise daima kaotiktir. Statik düşünce (veya düşünememe) yapısına sahip olanların bunu anlayamamış olması da dünyanın hiç umurunda değildir.14-16’ncı yüzyıllar arasında gelişen keşifler çağının bir sonucu olarak, dünya üzerindeki yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip olmak hevesindeki Avrupa Kolonyalist düşüncesinin, çıkarları doğrultusunda emperyalizme veya ekspansiyonizme evrilmesidir. Bu kapsamda, fırsattan istifade ile “Şark Meselesi” de artık halledilmeli ve iştahları kabartan paylaşım tamamlanmalıdır. Ancak paylaşım, her zaman ve dünyanın her yerinde olduğu gibi öncelikle zamanın hegemonik gücü ve “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” İngiltere, daha sonra Fransa ve daha sonra da diğerleri olmak üzere düzenlenmeli, güç organizasyonları ve harekât planları bu yönde hazırlanmalı ve uygulanmalıydı. Çünkü dünyanın her yerinde bulunan en güzel bahçelerin, en güzel ağaçlarının, en güzel meyveleri İngiltere’nin, daha sonrakiler, eski hegemon Fransanın, kalanlarsa diğerlerinindi. O halde şimdiki ne yapıyordu diye sorduğunuzu duyar gibiyim. O’savaşın başlarına kadar öncelikle izolasyonizme yakın politikalar izlemiş, ülke içindeki siyasi ve iktisadi düzenlemeleriyle meşgul olmuş, ancak savaşın sonuna doğru İngiltere ve müttefiklerin yanında sahnedeki yerini almıştır.


            Kısaca arz etmeye çalıştığım bu jeopolitik çerçevede, İngiltere ve müttefiklerinin asıl stratejik hedefleri-en kolay lokma olarak gördükleri- Osmanlı İmparatorluğu’ydu. Bunun için en kısa sürede ve en kısa yoldan başkent İstanbul’a (Konstantinopolis) gidilmeli, son darbe payitahtta vurulmalıydı.


Bunun en kolay yolu, Çanakkale Boğazını geçerek, Marmara’ya girmek ve Roma İmparatorluğunun tarihsel mirasını ele geçirmekti.


            Bu maksatla hazırlanan zamanın görmüş olduğu en büyük müttefik (işgalci) donanma 3 Kasım 1914’ten itibaren Çanakkale Boğazına taarruzlarına başlamıştır.


ÇANAKKALE DENİZ MUHAREBELERİ:(19 ŞUBAT- 18 MART 1915)


            Birleşik donanmanın, 03 Kasım 1914’te başladığı taarruzlar, Türk tarafının 86 şehit vermesine neden olmakla birlikte, bu saldırı Goeben (Yavuz) ve Breslau (Midilli)‘nin Rus limanlarını bombardıman etmesi nedeniyle yapılan bir misillemedir. Zira bu tarihte İngiltere Savaş Bakanlığı tarafından, Boğazın donanmayla zorlanarak geçilmesine yönelik henüz bir karar yoktur.


            Düşmanın kıyıdaki topçu bataryalarımızı ve dökülen mayınları toplamaya yönelik asıl deniz harekatı, İngiltere Savaş Bakanlığının bahse konu kararı almasını müteakip, önce Amiral Carden (Sir Sackville Hamilton Carden (1857 – 1930)), daha sonrada Amiral de Robeck (Sir John Michael de Robeck (10 Haziran 1862 - 20 Ocak 1928)) komutasındaki,12 muharebe gemisi, üçü ağır olmak üzere 6 kruvazör, 16 muhrip, 21 mayın tarayıcı, 6 denizaltı, 1 uçak gemisi ve yardımcı gemilerden oluşan ve bu gemilere ilaveten yeni hizmete girmiş olan Queen Elizabeth ile Irresistible zırhlıların da dahil olduğu İngiliz Filosu ile, Fransız Hükûmeti tarafından, harekât için Amiral Guépratte komutasına verilen4 zırhlı, 6 muhrip, 2 denizaltı, 1 uçak gemisi olmak üzere toplam yirmi altı parçalık bir filonun Amiral Carden komutası altında birleşmesinden oluşan, orta ve ağır çapta 247 namlulu donanması tarafından,19 Şubat 1915 tarihinde başlamış ve Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı emrindeki kıyı topçularımız ile kısıtlı miktardaki donanma unsurlarının tarihe nam ve şan salmış eşsiz başarısı ile sona ermiştir. Nusret’in 8 Mart günü Karanlık liman önlerine döktüğü 26 Mayın, 18 Mart 1915 tarihinde birleşik donanmanın ağır hasar almasını sağlamış ve o gün akşam kızıllığında işgal donanması harp sahası haline gelen Çanakkale Boğazını terk etmiştir. Tarihe 18 Mart 1915 Deniz Zaferi olarak geçen bu başarı, işgal devletlerinin unutmak ve unutturmak istediği, bizim de hiç unutmamamız gereken gerçek bir efsanedir. Değerli zamanlarınızı almamak ve 18 Mart 2024 tarihinde yine POYRAZ-MAVİ VATAN’da Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Orgeneral Cevat Çobanlı’nın hayatını anlattığımız “GİTTİLER, GEÇEMEDİLER, GEÇEMEYECEKLER” başlıklı yazı ve sunumumuzda 18 Mart 1915 Deniz Zaferimizden bahsettiğimiz için Çanakkale Cephesi Deniz Harekâtı safhasını burada tamamlıyor, başka bir gerçek efsaneye geçiyorum.


ÇANAKKALE KARA MUHAREBELERİ: (25 NİSAN 1915-26 OCAK 1916)


            İstanbul’u ele geçirmek ve Osmanlı İmparatorluğu’na tek ve kesin darbeyi indirmek için Boğazı denizden zorlayan ancak imkansızlıklara rağmen muhteşem bir savunma karşısında ağır kayıplar vererek harp sahasını terk eden işgal donanmasının komuta heyeti kesin bir gerçeği anlamış bulunmaktaydı: Boğazı yalnızca donanma imkanlarıyla geçmek ve İstanbul’a gitmek mevcut şartlar altında mümkün değildi. Ancak İstanbul dan vazgeçmek de mümkün değildi. Çünkü İstanbul emperyalizmin büyük rüyasının önemli ancak en son parçası değildi.


            İngiltere kabinesinin, mağlubiyet karşısında yaşadığı şoku üzerinden atmasıyla, Akdeniz Sefer Kuvvetleri Komutanı General Hamilton (Ian Standish Monteith Hamilton (16 Ocak 1853 - 12 Ekim 1947)) ve Birleşik Donamanın Komutanı Amiral de Robeck’e  verdiği talimatla; “gerekirse harekatın yeniden denenebileceğini” bildirmişlerse de, her iki komutan Çanakkale Boğazı’nı yalnız donanma ile geçmenin mümkün olmadığını, ancak donanma desteğinde bir kara harekatı yapılarak, geçişin mümkün olabileceğini bağlı oldukları bakanlıklara iletmişlerdir. Bu teklif işgal hükümetleri tarafından kabul edilmiş ve General Hamilton komutasında oluşturulan İngiliz, Fransız askerleri ile Anzak ve sömürgelerden temin edilen birliklerden oluşan 75000 kişilik bir kuvvet bir çıkarma harekâtı için 1 ay gibi kısa bir sürede hazır hale getirilmiştir.


            İstilacılar, asıl çıkarma bölgesi Gelibolu Yarımadası olmak üzere, öncelikli amfibi hücum noktaları Seddülbahir ve Arıburnu kıyılarına çıkarma, kuzeyde Saros bölgesi ile Anadolu yakasında ise Kumkale bölgesine aldatma ve gösteri çıkarmaları yapmayı planlamışlardır. Öncelikle Seddülbahir ve bilahare de Arıburnu’nda kıyı başının tutulmasıyla birlikte hızla ilerlenecek, bölgenin en yüksek iki tepesi ele geçirilecekti. Bu aşamadan sonra topçu tabyaları süratle imha veya etkisiz hale getirilecek, Boğaziçi’ndeki savunma mayınlarının temizlenmesiyle de donanma rahatça İstanbul’a intikal ettirilecekti. Ancak bu savaş öyle bir savaştı ki, hayaller mi, gerçekler mi yoksa efsaneler mi kazanacaktı hiç kimse bilmiyordu.


HÜSEYİN AVNİ BEY VE 57’NCİ ALAYIN DOĞUMU:


            Bütün bu bilinmezliklerin sürdüğü ve ölümlerin doğumlardan çok daha normal karşılandığı o günlerin yılı olan 1915 ten 44 yıl önce, Manastır da dünyaya gelir. Babası hayatın tecellileri sonucunda saatçilik yapan Ali Efendi, annesiyse ebe Fatma hanımdır. Kendisinden iki yaş büyük ağabeyi Şaban küçük yaşta vefat etmiştir. Ailesi ona Hüseyin Avni adını verir. Önce Manastır Askerî Rüştiyesine (ortaokul) bilahare de Manastır Askerî İdadisine (Lise) kaydedilir. Başarılı bir öğretim döneminden sonra, 1889 yılında girdiği Harp Okulundan, 1892 yılında mülazım (teğmen) olarak mezun olur. Cesur, dirayetli ve kararlı bir subay olarak 3’üncü Ordu emrine atanır. Artık Teğmen Hüseyin Avni Efendidir. Çeşitli birliklerde görevlendirildikten sonra, üstün başarıları nedeniyle Beşinci dereceden Mecidî Nişanına layık görülür.8 Ağustos 1895 yılında Mülazım-ı Evvel (Üsteğmen) rütbesine terfi eder. Çok başarılı bir subaydır. 1897 yılında Osmanlı- Yunan Savaşı’na katılır. Bu arada Manastır’dan ayrılalı 6 yıl olmuş Üsteğmen Hüseyin Avni İştip’e taşınmıştır. 1898 de Yüzbaşılığa yükselir. 1899 yılında İştip’te Fatma tüz zehra Hanımefendiyle evlenir. 22 Ağustos 1904 yılında Kıdemli Yüzbaşı rütbesiyle 90’ıncıNizamiye Alayı, 3’üncü Taburuna atanmıştır. 1906 yılının Nisan ayının 9’unda kızı Melek doğar ve Hüseyin Avni Efendi 2 Haziran 1908 yılında binbaşı olur. Artık 17’nci Nizamiye Alayının3’üncü Tabur Komutanıdır. Tekrar İştip’ten Manastır’a taşınırlar. Balkanlardaki karışıklıkların artmasıyla ailenin emniyette olabilmesi için eşi, çocukları ve kayınvalidesi Fatma Hanım’la birlikte İstanbul’a yerleşirler.16 Ekim 1912 de başlayan Balkan Harbi’ne katılır. Harbin bitmesiyle birlikte, bir yıldan daha uzun bir süre ayrı kaldığı ailesinin yanına döner ve 12 Ocak 1914’te Ayvalık’ta konuşlu 23’üncü Alaya Komutan Muavini olarak tayin olur. Seferberliğin ilanıyla eş zamanlı olarak 23’üncü Alaya Tekirdağ’a intikal emri verilmiştir. 11 Ağustos 1914’te ileri harekete geçen alay, 25 Ağustos 1914’te Tekirdağ’a gelmiştir. Kasım ayı başında 3’üncü Kolordu tarafından, 8’inci Tümene bağlı depo taburlarının 4’üncü bölüklerinin birleştirilmesiyle bir Depo Alayı kurulmasına karar verilir. Yeni kurulan Depo Alayının Komutanlığına Binbaşı Hüseyin Avni Bey atanır.


            Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla, Çanakkale Bölgesinde yaşanan gelişmeler yeni savunma düzenleri almayı gerektirdiğinden, 20 Ocak 1915 tarihinde Tekirdağ da 19’uncu Piyade Tümeni’nin kurulmasına karar verilmiş ve Tümen Komutanlığına Yarbay Mustafa Kemal Bey atanmıştır. 19’uncu Tümen’e bağlı olarak da üç taburdan oluşan, 57’nci Alay kurulur. Ve 57’nci Alayın Komutanlığına ’da o sırada Soma Depo Alayı komutanı olan Binbaşı Hüseyin Avni Bey atanır. 1’nciTabur Komutanı Yüzbaşı Zeki Efendi, 2’nci Tabur Komutanı Yüzbaşı Atâ Efendi, 3’üncü Tabur Komutanı Yüzbaşı Ali Hayri Efendidir. Bu alayın taburları bazı alayların tabur ve bölüklerinden toplanan erlerden mürettep (tertiplenmiş) olup, ortalama mevcutları 750 kişidir. Alaya 20’nci Alaydan tahsis edilen bir de makinalı tüfek bölüğü tahsis edilmiştir.


            Hüseyin Avni Bey, taburlarına muharebe hazırlığı vererek, personel eğitimlerinin pekiştirilmesi için harekete geçer. Zaman kısa ve çok önemlidir. Yeni kurulan 19’uncu Tümen gibi 57’nci Alayın da eksikleri bir hayli fazladır.19’uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, tespit ettiği eksikleri, bağlı olduğu 3’üncü Kolorduya şu şekilde rapor eder:


“Efrat yalın ve ufak bir yürüyüşten sonra yalın ayak kalacaktır. Efradın bir kısmı bir takım çuvaldan, bezden vesaireden yapılmış torbalarını iplerle sırtlarına bağlamaktadır. Bu ipler ufak bir yürüyüşten sonra kopar, mevsim kış olduğundan kaput elbise ve kilim ve çadırlarda eksiklik olduğundan asker açıkta yatmaktadır. Bilhassa yağmurlu havalarda güçlük çekilmektedir.” Bu ifadeler, o zamanki şartların zorluğu ve vahametini ortaya koyması bakımından ibret vericidir.


            Diğer yandan, 19 Şubat 1915 günü tarihin başka bir gerçeği tecelli etmektedir. Birleşik işgal donanması Çanakkale Boğazı girişine yaklaşmış, Seddülbahir, Kumkale ve Orhaniye tabyalarını ateş altına alarak, sonucu 18 Mart 1915 tarihinde görülecek deniz harekâtını başlatmıştır. Diğer bir ibret verici durum ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun, düşman donanmasını açık denizde karşılayacak bir donanması da yoktur. Donanmanın II. Abdülhamit tarafından yıllarca Haliç’te çürütülmesi, İmparatorluğu denizde savunmasız, karada ise zayıf bırakmıştır. Ancak o an için yapılacak tek şey eldeki mevcutları değerlendirmekten ve kullanmaktan ibarettir. 3’üncü Kolordu Komutanı Esat Paşa, 19’uncu Tümene bölgeye yapılacak bir çıkarma harekâtı için hazırlıklı olunması emrini verir.


            Beklenen emir saldırıdan dört gün sonra, 23 Şubat 1915 tarihinde gelir. Esat Paşa, 57’nci Alayın Eceabat’a intikal ettirilmesini istemektedir. Taburlarda yapılan teşkilat değişimlerinden sonra, aynı gün yapılan bir törenle 57’nci Alaya Alay Sancağı Tevdi edilir. Birliklerin nakli için Reşit Paşa, Millet ve Halep vapurları tahsis edilmiştir. Çok arzu edilse de hava muhalefeti nedeniyle ancak 24 Şubat 1915 saat:22.50 de Tekirdağ iskelesinden ileri harekete geçilerek, 25 Şubat saat 07.00 de Kilye (Eceabat yakınlarında) iskelesine intikal edilir ve hazırlıkların tamamlanmasını müteakip, saat 08.30 dan itibaren birlikler vapurlardan tahliye edilmeye ve Eceabat’ın batısında konuşlanmak ve ordugâh kurmak üzere hazırlıklara başlanır. Alay komutanı Hüseyin Avni Bey de derhal 19’uncu Tümen Karargahına giderek, Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal ile yapılan toplantıya katılır.“57’nci Alay’ın mevcudu 48 subay, 2680 er olmak üzere 2728 kişidir. 4 makineli tüfek, 2250 piyade tüfeği, 451 sandık mermi bulunmaktadır. Yeni katılımlarla mart ayı başındaki mevcudu 49 subay, 3718 er olmak üzere 3767 kişiye ulaşır. Silah ve cephane bakımında da 4 makineli tüfek, 3000 piyade tüfeği, 534 sandık mermi ve 439 el bombası ile alayın muharip gücü tamamlanır.”(Tanman ve Yurttakal;2021).Diğer taraftan 58 ve 59’uncu Alaylar da 19’uncu Tümenin emrinden alınarak İstanbul’a gönderilmiş, onların yerine72 ve 77’nci Alaylar 19’uncu Tümen emrine verilmiştir.


25 NİSAN 1915 ŞAFAK VAKTİ:


            Aslında 25 Nisan her iki tarafın veya taraflardan birinin inisiyatifi ile değil, denizcilerin çok iyi bildiği fırtına ve denizin birlikte hareket ettiği tabiat gücünün bir inisiyatifidir. Madem denizden geleceklerdi o zaman denizin ve fırtınanın kurallarına uyacaklardı. Zira işgalciler, yapacakları çıkarma harekâtını Aziz George Günü olan, 23 Nisan 1915’te yapmayı planlamışlarsa da tabiatın gücü, Aziz George’nin gününün de gücünün de çok üzerinde olduğu için çıkarma 25 Nisan tarihine ertelenmiştir. 

            Türkler ise Çanakkale’nin savunulması için kurulmuş olan 5’inci Ordu Alman Mareşal Liman von Sanders komutasında olmak üzere, Esat Paşa komutasındaki 3’üncü Kolordu ve emrinde 7’nci Tümen, 9’uncu Tümen, 19’uncu Tümen (Mustafa Kemal komutasında), 15. Kolordu (Tuğgeneral Erich Weber komutasında): 3’üncü Tümen, 11’inci Tümen olarak teşkilatlanmışlardır. Çok genel olarak birliklerin savunma düzeniyse şu şekildeydi: Mareşal Sanders’in asıl çıkarma bölesi olarak saplantı derecesinde inandığı Saros bölgesinde Yarbay Hasan Basri Bey komutasında 5ve Albay Halil Bey komutasında7’nci Tümenler, Albay Halil Sami Bey komutasında 9’uncu Tümen Gelibolu Yarımadası’nın güney bölümü,(Seddülbahir ve Arıburnu), Anadolu yakasında Albay Nicolai Komutasında 3’üncü Tümen Kumkale bölgesinde, Albay Refet Bey komutasında ve Beşiğe Bölgesindeyse 11’nci Tümen olmak üzere yayılmışlardır. Emrinde 57, 72 ve 77’nci alaylar olmak üzere 19’uncu Tümen ise Yarbay Mustafa Kemal komutasında Ordu ihtiyatı olarak Bigalı Köyü yakınlarında konuşlanmışlardır.


            Bu konuşlanma durumuna göre düşmanın asıl çıkarma noktası olan Seddülbahir ve Arıburnu bölgesi, Albay Halil Sami Bey komutasındaki 9’uncu tümen (27’nci Alay) tarafından savunulacaktır.


            25 Nisan gecesi ayın batış saati olan 02.57 den itibaren ufuk çizgisini geçen çıkarma gruplarını 9’uncu Tümen, 27’nci Alay, 2’nci Taburunun bölgeyi gözlemek ve savunmakla görevlendirilmiş 8’inci bölüğünden Bigalı İdris ve Gelibolulu Cemil fark etmişlerdir. Bölük Komutanı Yüzbaşı Faik haberi alır almaz derhal Kabatepe’deki 2’nci Tabura bilgi verir ve kendi emrindeki birliklere silah başı yaptırır.


Haber 9’uncu Tümen Komutanı Halil Sami Bey’e ulaştığında o da tümen ihtiyatlarına silah başı yaptırır ve 05.17 de 3.Kolordu’ya “Kabatepe’nin kuzey ve güneyi ile Arıburnu ve Ağıldere önlerinde düşmanın birçok asker ve gemisinin görüldüğünü ve Arıburnu kıyılarına asker çıkarıldığını rapor eder. Bu haber ihtiyatta bulunan 19’uncu tümene ulaşır ulaşmaz Mustafa Kemal de birlikleri yani 57,72 ve 77’nci alayları harekete geçirir.Bu arada Arıburnu’nda kıyıya çıkan ilk düşmanı Faik Yüzbaşının 80 kişilik müfrezesi ateş altına almış ve bu birlik 3 kişi kalana kadar düşmanla savaşmıştır. Bölgeyi savunmakla görevli 27’nci Alay Komutanı Yarbay Şefik Bey, Tümen komutanı Halil Sami beyin çekincelerine rağmen ısrarlı bir tutumla diğer iki taburunu da düşmanın üzerine sürmüş, saat 05.50 de 27’nci Alay’ın yaklaşık 2000 kişilik iki taburu hareket emrini almıştır. Şefik Bey iki saatlik bir yürüyüşten sonra, Topçular Sırtı üzerindeki tepede durarak birliklerine savaş düzeni aldırdı.Saat 8’ de Yüzbaşı İbrahim komutasındaki 1’inci Tabur Kanlısırt istikametinde, Binbaşı Halis komutasındaki 3’üncü Tabur ise Merkez tepe ile Edirne sırtı istikametinde harekete geçmişti. Bu iki kahraman taburun yaptığı taarruzla ilerlemiş olan Anzaklar püskürtülmüş, Kanlısırt- Edirne sırtı hattına kadar geri atılmıştı.


Ancak sürekli takviye alan Anzaklar karşılık vermeye başlayınca muharebe göğüs göğüse bir mücadeleye dönüşmüştü. Saat 10’da 2.000 kişilik kuvvetle muharebeye giren 27’nci Alay verdiği zayiatla sayıca azalmış olmasına rağmen, sürekli takviye alarak sayıları 10 bini bulan Anzak birlikleri 27’nci alayı yavaşlatmış ve en nihayetinde durum oldukça kritik bir hal almaya başlamıştı.


            Saat 6.30 civarlarında dokuzuncu Tümen komutanı Halil Sami Bey’den gelen destek talebi üzerine 19’uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal ivedilikle harekete geçmiş, kendisinden talep edilen bir tabur takviyeyi “yetmez” diyerek durumun ciddiyetine binaen bizzat başına geçtiği 57’nci Alayla birlikte Arıburnu yönüne ilerlemeye başlamıştır. Bununla birlikte tümeninin uhdesinde bulunan 72 ve 77’nci alayları da harekete geçirerek muharebe hattına yaklaştırmıştır.


            Mustafa Kemal Bey emrindeki subaylar ve bir piyade bölüğünden oluşan uç birliğiyle en önde, yaklaşık 200 metre arkasında Hüseyin Avni Bey’in başında olduğu2’nciTabur bu taburun arkasında Cebel Bataryası ardından 1’inci Tabur ve en arkada 3’üncüTabur yürümektedir. Büyük ağırlıklar Bigalı köyünde bırakılmış birliği sadece muharebe ağırlıkları takip etmiştir. Mustafa Kemal Bey yanındaki müfrezeden ayrılarak süratle ConkBayırına geldiğinde, 27’nciAlaydan 15 kişilik dağınık ve cephanesi bitmiş ve Anzak birlikleri tarafından hırpalanmış erleri durdurarak “düşmandan kaçılmaz, cephaneniz yoksa süngüleriniz var” deyip süngü taktırıp yere yatırdıktan sonra, saat 10.24 te, işgalcilerin Arıburnu ile Kabatepe arasındaki 1,5 kilometrelik cephe hattında işgal ettiği sırtlara sol kanattan 27’nci Alay, sağ kanattan da 57’nciAlay taarruz eder. Hüseyin Avni Bey’in tatbikat sahalarında yaptırdığı eğitimlerin deneyimleri ile Anzakların üzerine taarruz eden 57’nci Alay, bu taarruzlarını düşman donanmasından atılan mermilerin şarapnelleri arasında yapmıştır. Bu taarruz sonunda Anzak askerlerinin ilerlemesi durdurulur ve düşman geriye çekilmeye başlar. Mustafa Kemal, saat 11.50 de iki alaydan fazla olan Müttefik askerinin dayanamayıp kaçtığını bildirir.


            Diğer yandan 57’nci Alayın 2‘nci taburu sağ kanattan, 1’inci taburu da sol kanattan ve 3’üncü Taburun iki bölüğü ihtiyatta olmak üzere muharebeye destek verirken çatışmanın seviyesi gittikçe artmaktadır. Saat 13:45Tabur’unun başındaki Yüzbaşı Zeki Efendi yaralanır ve onun yerine birinci bölük komutanı Osman Nuri Efendi komutayı devralır. 57 ve 27’nci Alaylar Anzak askerlerine karşı omuz omuza büyük mücadele vermektedirler. Anzak ağır makineli tüfek atışları 2’nci Tabur üstünde yoğunlaşınca, Yarbay Hüseyin Avni Bey, makineli tüfek komutanı Üsteğmen Ratıp Efendiye emir vererek Anzak askerlerine ateş açtırır. Eş zamanlı olarak 3’üncü Tabur da Ağıl deresine inerek muharebeye katılır. Böylece saldırganlar 180 rakımlı tepeye doğru püskürtülerek, Düztepe temizlenir. Alayın sol kanadındaki iki bölük Anzaklarla süngü süngüye varıncaya kadar kahramanca savaşır. Mustafa Kemal Bey saat 17:00 da işgalcilerin sandallarla binerek gemilere çekildiğini belirtince, ihtiyattaki iki bölük dışında makineli tüfek bölüğü de dahil olmak üzere tamamının hücum ettiği 57’nci alayda bir bölük daha süngü takarak hücuma kalkar. Alay komutanı Hüseyin Avni Bey elinde kılıç en başta kendisi olmak üzere Allah Allah nidalarıyla cesaret tepe üzerine yapılan süngü hücumunu korku deresine kadar sürdürür. Artık karanlık basmıştır. Anzak askerlerinin gideceği bir yer yoktur. Hüseyin Avni Bey saat 19:48 de tümene müttefik kuvvetlerinin geride son hatta çekildiklerini, alayının tümünün birinci hatta olduğunu, toplayabildiği üç bölükle ihtiyatı teşkil ederek, gece taarruza geçmek istediğini belirtir.Saat21,00 civarında müttefiklere doğru hücuma geçer. Hüseyin Avni Bey Anzak askerlerini büsbütün mahvetmek, sandal ve filikalarına binmelerine engel olmak maksadıyla 2’nci Taburu sağ kanattan Hain Tepe’ye doğru hücuma kaldırır. Fakat gecenin karanlığı ve arazinin bozukluğu nedeniyle bölükler diğerleriyle karışır ve sağ kanat ile irtibatı kaybeder. Saat 23:00 a gelindiğinde,57’nci Alayın sağ kanadı Cesarettepe’de sol kanadı 'da Bomba sırtının güneyindeki Boyun noktasına yakın olmak üzere 10 bölüğü ile birinci hatta bulunmaktadır. Sabahki Anzak hatları artık 27 ve 57’nciAlayın elindedir.     


            27 ve 57’nciAlaylar3 Avustralya Tugayı’na karşı taarruz etmiştir. 3 Tugay’ın 12 taburu 12.000 silahlı iken, 27’nciAlay iki taburla, 57’nciAlayda üç taburla savaşmıştır. 57’nciAlayın taburlarından dördüncü bölükler teşkilatlarını ve eğitimlerini tamamladıklarından ilk gün görev almamışlardır. 57’nciAlay 2500 ve 27 Alay da 2.000 kişiyle Anzak güçlerini karşılamışlardır. Mustafa Kemal “25 Nisan 1915 günü kahramanca hücumlarıyla düşmanın azim ve kuvvetini kıran 57’nci Alayın karşı durması sayesinde düşmanın teşebbüsleri yok edilmekteydi” diyerek övgüde bulunmuştur.57’nciAlay ve 27’nciAlayın müttefik taarruzlarında, çok etkili, cephedeki başarıda da büyük pay sahibi olduklarından şöyle bahseder:25 Nisan muharebesi' ile Arıburnu cephesi başarısının temelini atan, İngilizlerin bu cephede azmini kıran ve planını imha eden bu kuvvet olup, özellikle Conkbayırı üzerinden düşmanın kanadına yaptığı hareket ve taarruzda oldukça etkili olan ve askerini yiğitçe taarruzlarıyla bu taktik etkisini harikulade bir başarıya ulaştıran 57. ve sonra 27’nciAlayların olağanüstü hizmet ve fedakarlıklarıdır. Harp tarihimizde yazılmaya hakikaten layıktır.


VE GERÇEKLER:


            57’nci Alay, başarıları ve kahramanlıkları Türk Harp Tarihine bayrak rengi kırmızı ile yazılmış ve zafere giden yolu güneş gibi sarı sırmalarla aydınlatmış müstesna bir Alaydır. Türk halkının genlerine yerleşmiş ordu-millet anlayışı, vatanına ve milletine olan hassasiyeti tüm dost-düşman ve iç-dış çevrelerce bilinen ve bazen hayranlıkla, bazen de hasetlik, fesatlık ve kıskançlıkla izlenen bir gerçektir.


Bu nedenle bugün 57’nci Alay özelinde ancak genelde tüm tarihsel birikimimize ve mirasımıza sahip çıkmadıkça, bu hassasiyetlerimiz maalesef başka mecralara çekilmekte, özellikle şehit ve gazilerimizin emaneti şanlı mazimiz ve aydınlık geleceğimiz maalesef zedelenmektedir. Bizler uydurulmuş hurafeler ve efsaneler karşısında tertemiz maneviyatlarımızdan ayrılmadan ancak aklın ve bilimin ışığında ilerleyerek, belge ve bilgiyleayakta durabilir ve millî manevi değerlerimize sahip çıkabiliriz. Örneğin 57’nci Alay ile ilgili olarak birkaç safsata veya hurafe örneği verecek olursak:


18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferinde 57’nci Alayın tamamının şehit olduğu efsanesi:


57’nci Alay, 19’uncu Tümenin kurulduğu tarih olan 20 Ocak 1915’ten sonra 1 Şubat 1915’te kurulmuştur. Alay Sancağı 23 Şubat 1915’te Tekirdağ da tevdi edilmiş ve Alay 25 Şubat 1915 tarihinde, saat 07.00 da Eceabat’a intikal etmiştir. Deniz Harekâtı resmi kayıtlara göre 19 Şubat 1915 günü başladığına ve 18 Mart 1915’te sona erdiğine göre 18 Mart 1915 deniz harekâtına katılması ve Alay Komutanı Hüseyin Avni Bey dahil tamamının şehit olması tam bir yalandır.


25-27 Nisan1915 Arıburnu Muharebelerinde 57’nci Alayın tamamının şehit olduğu efsanesi:


57’nci Alay 25 Nisan Kara Savaşlarında Arıburnu Muharebelerinde kahramanca çarpışmış ancak bu muharebelerde birçok şehit vermiş olmakla birlikte, 57’nciAlay Komutanı Hüseyin Avni Bey dahil tamamının şehit olması tam bir çarpıtmadır. Zira 57’nci Alay Çanakkale Cephesinden sonra takviye edilerek Galiçya Cephesine gönderilmiş orada da kahramanca görev yapmıştır. Şanlı Alay’ın Kahraman Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey ise 25 Nisan 1915’te değil, 13 Ağustos 1915 tarihinde Alay Karargâhına bir top mermisinin isabet etmesiyle şehit düşmüştür.


Çanakkale Cephesinde Mustafa Kemal’in hiçbir katkısının olmadığı iftira ve yalanı:


Bunu tartışmak, -kimse kusura bakmasın-aptallıktır.


Bu yalan, çarpıtma ve iftiralara daha birçok örnek verilebilirse de ben kıymetli okuyucularımızı daha fazla üzmemek ve bu anlamlı zaferi sizlerle birlikte mutlu ve onurlu bir şekilde yaşamak adına gaflet ve dalalet içinde uydurulan bu örneklere izninizle son veriyorum.


Bizim görevimiz gerçekleri efsane yapmak değil, efsaneleri gerçek yapmaktır.


Bu vesile ile Çanakkale Cephesi Kara Muharebelerinin 109’uncu yıldönümünde, başta Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, tüm şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.


Ruhları şâd olsun.


K A Y N A K Ç A:

Tanman, A., Hüseyin veYurttakal, Ahmet, Şanlı 57’nci Alayın Cesur Komutanı Şehit Yarbay Hüseyin Avni Bey, Kronik Kitapevi, 1.Baskı, İstanbul, 2021.

35 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page