Sayın İsmet HERGÜNŞEN yazdı
Tarih boyunca sayısız göç ve saldırılara maruz kalan Ermeniler’in, kanıtlanmayan belge ve karalamalarla haklı gerekçelerle yapılan tehciri gündemde tutmaları maksatlıdır.
Tehcir Kanunu’nun tarihi 27 Mayıs’tır.
Kendilerini bağımsızlığa götüreceklerine inandıkları lider kadronun tutuklanma günü 24 Nisan tarihini tehcirden daha önemsemektedirler.
Her yıl gündeme getirilen 1915 olaylarından amaçladıkları hukuki ve tarihi gerçeklerle bağdaşmayan iddiaların Türkiye tarafından kabul edilmesidir.
Kanıt olarak sundukları tek doküman, misyonerlerce taraflı yazılmış politik raporları içeren “Blue Book / Mavi Kitaptır.”
Siyasallaştırılmasının nedeni, tezlerine referans olarak gösterdikleri bu kaynağın, objektif tarihçiler önünde yapılacak uluslararası bir tartışma ortamında geçersiz sayılacak korkusudur.
Kaldı ki; Türkiye kendi arşivini tüm dünyaya açmıştır.
Bilinmesi gereken en önemli husus Ermeni meselesi değil Ermeni mezalimi olduğudur.
Sorunun ana kaynağı bellidir.
Osmanlı Devleti’ni bir parçalama planı olarak bilinen “Şark Meselesinin¨ ortaya çıkmasıyla diğer dini azınlıklar gibi Ermenileri de oyuna getiren zamanın Batılı güçleri ve Rusya’dır.
Birinci Dünya Savaşı öncesi isyanlarla ve esnasında da büyük devletlerin aparatı olarak sayısız kanlı olaylara neden olmuşlardır.
Topraklarında var olma savaşı veren Osmanlı Devleti, her devlet gibi davranmıştır.
Tebaası olan Ermenileri savaşın sirayet etmediği bölgelere taşıyarak, hem ordusunun hem halkının güvenliğini sağlamış, hem de düşmanla iş birliği yapılmasının önüne geçmiştir.
Böylelikle yeni ayaklanmalar ve isyanlar engellenmiştir.
1970’li yıllardan itibaren Ermeni ASALA örgütü, terör eylemleriyle de Türkiye’yi istikrarsızlığa sürüklemeye çalışmıştır.
Günümüzde ise görev, PKK/KCK-PYD/YPG ile birlikte DAEŞ/IŞİD ve FETÖ’ce üstlenilmiştir.
Tarihi gerçeklerle yüzleşmekten ziyade kafalarında oluşturdukları Türkiye şablonu, dost ve müttefik ülkeleri hem kör hem sağır yapmaktadır.
Çabanın altında yatan en büyük gerçek, Ermenilerin zamanın güçleri tarafından nasıl kullanıldıklarını ve Türklere uygulamış oldukları katliam ve eylemleri örtme gayretleri var.
Bir diğeri de o yıllarda literatürde bulunmayan sıfatları Türklere yükleyerek, kendi kin ve nefret tohumları saçan tarihlerini temizleme çabasıdır.
Geçmiş olayları saptırarak siyasi istismar amacı olarak kullanılmasının hiçbir işe yaramadığını bilhassa Ermenistan topraklarında yaşayan Ermeniler artık anlamak zorundadır.
Türk İstiklal Harbi esnasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk imzaladığı antlaşma Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti ile Gümrü’dür.
Önce Moskova daha sonra da Kars Antlaşmaları ile Türkiye ve Ermenistan sınır sorunu çözümlenmiştir.
Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde Ermenistan, Türkiye tarafından da tanınarak bölgesel kuruluşlar, uluslararası toplum ve Batılı kurumlarla bütünleşmesi yönünde çaba harcanmıştır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’ta, “Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti kurulması projesinin 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ile ortadan kaldırıldığını” yazarak zaten noktayı koymuştu.
İsmet İnönü’nün Türk diplomasisine yaptığı bir önemli katkı da İngilizlerin ısrar ve baskısına rağmen, Milletler Cemiyeti’ni azınlık hakları konusunda denetleyici olarak Türkiye’nin iç işlerine karıştırmamasıdır.
Türkiye Ermenileri o gün bugündür, diğer azınlıkların sahip olduğu hak ve hürriyetlerinin tamamını kullanarak huzur, refah ve dini serbesti içinde güvenle yaşamaktadırlar.
Hiçbir zaman gerçekleşmesi mümkün olmayan taleplerin sonlandırılması Ermenistan’ın menfaatine olacağı kadar, Diasporanın siyasi ağırlığından da kendilerini soyutlayacaklardır.
Son sözse; Siyasi polemiklerin nihai ve doğru adresi tarihtir.
Comments