top of page
Ünal GÜL

MCM BLACKSEA BLACKSEAFOR’a Dönüşebilir mi?

İsmet HERGÜNŞEN yazdı

20’nci yüzyılın sonlarında dünyadaki köklü ve hızlı gelişmeler, Türkiye’ye hem farklı sorumluluklar yüklemiş hem de yeni ufuklar açmıştı.


Yaratılan “Barış İklimi”, ülkelerin kendilerini daha güvende ve ekonomik olarak daha güçlü hissetmesine fırsat vermişti.


Türkiye, artık sadece NATO’nun bir kanat ülkesi değil, Avrasya kuşağının tam merkezine oturmuştu.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden ayrılan devletlerin bir kısmı da “Barış için Ortaklık (BİO)” programı çerçevesinde NATO ve AB’ye katılmıştı.


Bu dönemde, Karadeniz’e kıyısı olan 6 ülkenin katılımıyla ilk aktivasyonu 2001 yılında gerçekleşen çok uluslu deniz gücü Blackseafor (Karadeniz İş birliği Görev Grubu) oluşturulmuştu.


Amaçlanan, Karadeniz’in bir barış, istikrar ve refah denizi haline getirilmesi, üyeleri arasında var olan coğrafi yakınlık ve tarihsel bağların ekonomik birliktelik içerisinde kucaklaşmanın sağlanmasıydı.


Batı’nın RF (Rusya Federasyonu) aleyhine ittifakı genişletme çabaları ve verdiği sözleri unutması barışı koruyucu faaliyetlerin, jeopolitik çıkarlara feda edilmesine bir kez daha zemin hazırladı.


Hiç kimsenin ideolojik ve politik savaşları öngörmediği bir anda, RF’den ardı ardına gelen hamleler iyimserleri bile yanılttı.


NATO’nun yayılmasını önlemek ve enerji kaynaklarını kontrol etmek için yakın geçmişte yaptığı hataları tekrar etmek ve çevrelenmek istemediğini Gürcistan ve Kırım’da gösterdi.


NATO-Ukrayna ve NATO-RF ilişkileri, Avrupa Güvenlik Mimarisinde köşe taşları olmasına rağmen, RF Ukrayna’ya girmekten kaçınmadı.


Jeostratejik ve jeopolitik özelliğiyle her dönem hegemonyanın ilgi alanında olan Türk Boğazları ve Karadeniz’in güvenliği, bu kez de Ukrayna Savaşı ile dünya siyasetinde yer aldı.


Şüphesiz ki, gelinen nokta, Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler arasında iş birliği ve güven ortamına büyük zarar vermiş, bölge ülkelerince tarihte ilk kez oluşturulan Blackseafor’un saha uygulamalarını sekteye uğratmıştır.


Öyle ki, bu kuvvet, Karadeniz’in güvenliği açısından üçüncü taraflara gerek duyulmadığını göstermişti.

Titizlikle uygulanmaya çalışılan Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin, Karadeniz’i tümden bir savaş alanına döndürmeme katkısı ve korunması çok önemlidir.


Karadeniz, savaş nedeniyle sınırlı olsa da sürpriz ve asimetrik etki yaratacak mayın tehdidi altındadır. Bu risk savaş devam ettiği sürece var olacaktır.


Türkiye, her türlü sorunun karşılıklı diyalog, iş birliği ve açıklık politikası ile çözümleneceğine inanan nadir ülkelerden biridir.


İki NATO ülkesi Romanya ve Bulgaristan ile Karadeniz’de başlattığı MCM Black Sea (Mayın Karşı Tedbirleri Karadeniz) üçlü girişimi olumlu bir gelişmedir.


Olası mayın tehdidine karşı Mayın Karşı Tedbirleri Görev Grubu, 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’na denk gelen günde dört gemiyle Karadeniz’e açılarak göreve başladı.


Ülkelerin kendi iradeleri ile sorumluluk bilincinde hareket edecekleri bu birliktelik, ne RF karşıtı ne de ABD/NATO çıkarlarına hizmet edecek bir oluşumdur.


Görevi sadece ve sadece deniz ticaretinin seyir güvenliğini ve bölge barışına katkı sağlamaktır.


Bu kuvvetin, zaman içerisinde tekrar Blackseafor’a dönüşerek, savaşın ateşkes müzakerelerinde Gambot Diplomasisi (Gunboat Diplomacy) rolü üstlenmesi de beklenmelidir.


Son sözse; “Barışa giden her yeni başlangıç, bir umuttur.” 


82 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page