Sayın İsmet HERGÜNŞEN yazdı
Günümüz dünyası küreselleşmiş, sanallaşmış ve her yönüyle daha karmaşık hale gelmiştir.
Stratejik boyutta sağlıklı kararlar alabilmek ve çözüm üretebilmek güçleşmiştir.
Gelecek hakkında tahminde bulunmak zorlaşırken, güvenirlilik ve doğruluğu tam olmayan bilgiler yanlış sonuçlara götürebilmektedir.
Modern ve büyük organizasyonlar, yüksek teknoloji ürünü akıllı sistemlerle donatılırken, uygulama alanlarında an be an olumsuzluklarla karşılaşılması mümkündür.
Nitekim, geçtiğimiz günlerde ABD merkezli bir teknoloji şirketi dijital kaosa yol açtı.
Küresel çapta yaygın bir şekilde kullanılan, kullanıcılara siber güvenlik çözümleri sunan yazılımda meydana gelen sorun, dünyanın büyük bir kısmını neredeyse felç etti.
Yaşanılan bu kesinti nedeniyle bulut tabanlı 8,5 milyon cihaz mavi ekran ile donarken, dijitalleşme yerini manuel yöntemlere bıraktı.
Havayolu, bankacılık ve sağlık gibi hizmet sektörlerinde kendisini hissettiren sorun, bazı ülkelerde dijital yayın yapan platformların üzerinde bile olumsuz etki gösterdi.
Çevrim dışına çıkan şirketler nedeniyle milyonlarca insan çaresiz kaldı.
Yazılım sorununun etkileri bazı şirketlerde hala devam ederken, şirketlerin karşı karşıya kaldığı toplam doğrudan mali kaybın 5,4 milyar dolar olduğu ifade edilmektedir.
Teknolojiye bağımlı kılınan ve her geçen gün asosyalleşen insanoğlunun geldiği durum ise tam anlamıyla patolojik bir vakaydı.
En ilginç gelişme ise firmanın ilk anlarda önerdiği çözüm yönteminin, sorunu çözmede yetersiz kalmasıdır.
Böyle olunca; insanlar üzerinde üçüncü ülkelerin neden olduğu siber kaynaklı bir saldırı olabileceği algısı yaratıldı.
Sistemin güncelleştirilmesi esnasında hatalı bir girdiden kaynaklanan sorunun giderildiği ve saldırı olmadığı bilgisi paylaşılsa da, kamuoyu tarafından pek inandırıcı bulunmadı.
Dile getirilen bir başka söylem ise küresel gücün hegemonyayı artık klasikleşmiş düşünce olan askeri güçten ziyade, teknolojik güçle yönetme ve kontrol etme arzusunda olduğu yönündeydi.
İnsanoğlunun bağımsızlığını yok edecek şekilde akıllı sistemlerin piyasaya sürülmesinden amaçlanan, zaten insanın kendi kendisini kısıtlayan ve sorgulamayan bir toplum içinde hareket etmesinin önünü açmak değil mi?
Başrolde akıllı telefonlara verilmiş ve tüm insanlığın maddi ve manevi parmak izi teknoloji devlerinin eline geçmiştir.
Ta 1990’lı yıllarda “Geleceğin savaşlarında bir gram silikon bir ton uranyumdan daha etkili olacaktır.” söyleminde bulunan Alvin Toffler bugünü görebilseydi, “Bunlar daha iyi günleriniz” diyebilirdi.
Kendi sistemlerini kullanan Rusya Federasyonu ve Çin gibi ülkeler krizden hiç etkilenmemiş göründü.
Dünyada güçlü, önde olan ülkeler yeniliğe açık ve yeniliklere çabuk alışan toplumlardır.
Son zamanlarda, Savunma Sanayi Şirketlerimiz başta olmak üzere dış kaynaklı programların kullanımında azalan bir eğilim söz konusudur.
Ülkemiz, kendi dağıtım sistemini oluşturabilecek ve küresel sisteme entegre edebilecek kapasitededir.
Milli İşletim Sistemi PARDUS’u daha ötelere taşıyacak ya da daha gelişmiş bir ürünü ortaya koyacak beyin gücü ülkemizde mevcut.
Yeter ki, eğitim ve öğretim sistemi sınavlara hazırlık yeri değil, bilgi veren ve yaşam becerisi kazandıran yerler olsun.
Yeter ki, beyin göçünde ilk sıralara gelen ülkemiz genç nüfusunun, gelişmiş ülkelere gidişi engellensin.
Yeter ki, fırsat eşitliği yaratılarak, liyakat ön plana alınsın.
Yeter ki, 3/5 kuruşluk çıkar uğruna, ülkenin geleceğini dışa pazarlayan zihniyete hâkim bir ortam yaratılmasın.
Yeter ki, Devrim, MİLGEM, SİHA/İHA gibi daha nice projeler örnek alınsın.
Son sözse; “Askeri güç devletin tekelinde, android herkesin elinde.”
Comments