top of page
Ünal GÜL

Kaotik Düzenin Mimarları

Sayın İsmet HERGÜNŞEN yazdı

Savaşlar geleneklerin sonucudur ama sonlandırıcısı asla olmamıştır.


Yüzyıllara damga vuran olayların asıl nedeni güç mücadelesidir.


Amaçlanansa dünyanın kalbini, merkezini ele geçirmek, egemenliklerini pekiştirmek, tekelciliktir.


Önce Avrupa kıtası, günümüzde de Ortadoğu ve Asya bu denklemde merkeze oturtulmuştur.


İki büyük savaşın ortaya çıkmasının ana nedeni paylaşımcılıktı.


Geçmişten bugünlere küresel denklemde en büyük oyun kurucular Rusya, İngiltere, Fransa, ABD ve Çin’dir.


Günümüzde bu 5’linin en önemli özelliği aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)’nin daimi üyesi olmalarıdır.


Birbirleriyle rekabet eder alanda görülen bu güçler;konseyi manivela olarak kullanmaktan çekinmemekte, veto mekanizmalarını kendi menfaatleri doğrultusunda işleterek kargaşa ortamından beslenmektedirler.

“Gazze'de çatışmalaraacil ve uzatılmış ara verilmesi” talep edilen karar tasarısı bile BMGK’da onaylanırken İngiltere ile Rusya Federasyonu ve ABD’nin çekimser kalması çıkarlarının yeni bir sonucudur.


Bu yapının kısa zamanda değişmesi pek mümkün gözükmezken, başat ülkelerin her daim birbirleriyle paslaştığını görmemek için kör olmak gerekir.


BM Genel Kurulu’nda yapılan oylamaları da dikkate almadıkları gerçektir.


Kafalarındaki tek düşünce emperyalizm anlayışını tarihsel bir gelenek halinde sürdürme açlıklarıdır.


Akan kanın durdurulmasından ziyade politik açıklardan istifade etme gayretindedirler.


Nedenlerden biri de konunun taraflarının sorumsuz davranan emperyalistlerin peşinden giderek uygulamış oldukları öngörüsüz, akıl ve izan yoksunu politikalarıdır.


Afganistan’da etnik kimlik çatışması nerdeyse 45 yıldır devam etmektedir.


Geçtiğimiz yıllarda Irak, Suriye ve Libya Arap Bahar’ına kurban edilerek istenilen sonuç elde edilememiştir.


Günümüzde cereyan eden Ukrayna ve Hamas İsrail Savaşları ile Sırbistan-Kosova geriliminde hegemonyanın takındıkları tavır hep kendi çıkarlarınadır.


Tarihin hiçbir döneminde insanı öldürmek için bu kadar yoğun bir çaba gösterilmemiştir.


Geniş kayıplar, yaşanan travmalar ilgili devlet ve taşeronlarının geri adım atmasına da fırsat tanımamaktadır.


Mücadele alanlarının en dikkat çeken yanı, Osmanlı Devleti’nden bakiye kalan topraklarda elde edilmek istenen sonucun ilgili devletleri halen tatmin etmekten uzak oluşudur.


Sykes-Picot ve onların düşüncesindekilerin bugün getirdikleri nokta mı? Kan, gözyaşı, ölüm ve tarumar edilen ülkelerdir.


Arap Dünyası’nın sahaya kayıtsızlığı da dikkatle izlenmelidir.


İslam TeşkilatıveArap Birliği’nin müşterek son açıklaması için Filistinliler açısından yolun sonu da denilebilir mi?


İran’ın tavşana kaç tazıyı tut davranışı, bazı Arap Ülkeleri’nin ambargodan kaçınmaları, nasıl bir ruh hali içerisinde olduklarının görülmesi açısından bir ibret vesikasıdır.


Filistinlilerin yönelmeleri gereken yol üçüncü ülkeler olmayıp, yurtları Gazze, Batı Şeria kısacası BMGK’nın 22 Kasım 1967 tarihli 242 no’lu kararı olmalıdır.


Bugün çektikleri sıkıntının temelinde yatan gerçeklerden biri emperyalist güçlere sırtını dayamaları, diğeri kendi içlerindeki bölünmüşlüktür.


Kurtuluşları mı!...


Geçtiğimiz günlerde aramızdan ayrılışının 85. Yıl dönümünde büyük bir özlemle andığımız “Türk İstiklal Harbi’nin kahramanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk” ve bağımsızlık parolası “Ya İstiklal Ya Ölümdür.”.


Her olayın, her durum ve ortamın şartları farklıdır. Tersine görüşler öne sürülebilirse de kabul ettiremez, benimsetemez, kısır döngü içerisinde savrulur gidersiniz.


Türkiye açısından tarihi ve insani gerekçeler konuya ilgi duyulmasını gerektirse de sorun bir Arap İsrail meselesidir.


Ne yazık ki; Suriye açmazından gerekli dersler çıkarılmadığı ortadadır.


İsrail Hamas Savaşı’nda tarafsızlık yitirilmek üzeredir.


Değil garantör olma arabulucu pozisyonunun da kabul görmesi mümkün gözükmemektedir.


Sığınmacılar açısından eşiğin aşıldığıülkemize, Filistinlilerin davet edilme düşüncesiendişe vericidir.


Şirazesi kaymış savaşta kontrol edilemeyecek noktaya gelinmemesini içeren aktif ama daha sakin ve temkinli bir politika izlenmelidir.


Neden mi?


İnsanları düşlerle aldatmak, kendilerine bağlamak için her yolun mübah sayıldığı dönemler artık geride kalmıştır.


“Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi bağlamında insanlığın tüm değerlerini yaşatmak ve yaygınlaştırmak çerçevesinde hareket edilerek daha korkunç durumların önüne geçilebilmesi de mümkündür.


Son sözse;“Paylaşımcılık kavgası dünya sürdükçe devam edecek. Doğanın kanunu bu.”

166 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page