top of page
  • Ünal GÜL

KANLI DİPLOMASİ: SAVAŞ

Sayın Mümin KIR yazdı

HAMAS’IN İSRAİL SALDIRISINDAN YİRMİ DÖRT GÜN ÖNCE


Yer: Washington DC/ Dirksen Senato Ofis Binası. Tarih: 14 Eylül 2023. Deniz Kuvvetleri Komutan Yardımcısı (VCNO-Vice Chief of Naval Operations) Amiral Lisa FRANCHETTİ, Amerika Birleşik Devletleri (bundan sonra ABD şeklinde ifade edilecektir) Senato Silahlı Hizmetler Komitesinde, bizdeki karşılığı ile 33’üncü ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı (CNO-Chief of Naval Operations) olabilmek için onay oturumunda (görüşmesinde) komite üyelerinin sorularını yanıtlıyor.


Çünkü, 32’nci ABD Deniz Kuvvetleri Komutanı (NCO-Navy Chief Operations) Amiral Mike GİLDAY, donanmanın en üst düzey askerî lideri olarak dört yıllık görev süresini 14 Ağustos 2023 tarihinde başarıyla tamamlamış ve ABD Deniz Harp Okulu'nda düzenlenen bir törenle Komutanlık görevinden ayrılarak görevini ABD yasaları gereğince geçici olarak Deniz Kuvvetleri Komutan Yardımcısı (VCNO-Vice Chief of Naval Operations) Amiral Lisa FRANCHETTİ ye devretmiştir. Aynı zamanda da Amiral FRANCHETTİ Başkan Joseph R. BİDEN tarafından bir sonraki Deniz Kuvvetleri Komutanı olması için aday gösterilmiştir. İşte, 14 Eylül de Jack REED’in başkanlığında yapılan bu oturum komite başkanı Jack REED’in deyimiyle, “Amiral Lisa FRANCHETTİ'nin bir sonraki Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak atanmasını değerlendirmek üzere” icra edilen toplantıdır ve bence buraya kadar her şey ABD yasalarına uygun ve normaldir.


Madem her şey bu kadar normalse bütün bunları bize niye yazdın diyebilirsiniz. Şunun için: Bu oturum esnasında, komite üyelerinin sorularını yanıtlarken, Amiral FRANCHETTİ, komite başkanı Jack REED’in bir sorusuna çok dikkat çekici bir yanıt veriyordu: “Milli Savunma Stratejisinde ortaya konulan önceliklere uygun olarak ve entegre caydırıcılık konusunda katı bir kararlılıkla davranıyoruz. Şu anda şimdiye kadar yapılmış en gelişmiş savaş gemisi olan USS Gerald R. Ford, NATO'yu desteklemek ve Rusya'yı caydırmak için saldırı grubuyla birlikte Akdeniz'de konuşlandırılıyor.”

Oysaki, yerli-yabancı görsel ve yazılı basın ile birçok dijital iletişim platformlarında USS Gerald FORD’un beraberindeki bir görev grubuyla birlikte HAMAS Terör Örgütünün 07 Ekim 2023 tarihinde İsrail ve İsrail’deki sivil kayıplara neden olan saldırıları nedeniyle bölgeye gönderildikleri yazılıp çizilmiş ve söylenmişti. Ancak Amiral FRANCHETTİ’nin 14 Eylül 2023 tarihindeki onay oturumunda Senato Silahlı Hizmetler Komitesinde yapmış olduğu bu açıklama HAMAS saldırısından tam 24 gün öncedir.

O halde; şu soruların yanıtlanması gerekmez mi?


1. USS Gerald FORD ve beraberindeki Görev Grubu’nun Doğu Akdeniz’e gönderilmesi HAMAS saldırısından önce zaten planlanmış bir harekât mıydı?


2. Veya HAMAS’ın İsrail’e saldırısı daha önce planlanmış ve bilinen ya da öğrenilmiş bir saldırı mıydı?


3. Her ikisi de değilse, yerli ve yabancı görsel, işitsel, dijital medya ve yayınlarda servis edilen “USS Gerald FORD’un beraberinde bir görev grubuyla birlikte HAMAS Terör Örgütünün 07 Ekim 2023 tarihinde İsrail ve İsrail’deki sivil kayıplara neden olan saldırıları nedeniyle bölgeye gönderildikleri” haberleri, gerçeğini henüz bilmediğimiz bir operasyonun hedef şaşırtmaya yönelik klasik bir taktiği miydi?


4. Eğer hiçbiri değilse HAMAS gibi bir terör örgütü, Filistin açısından olumlu hiçbir stratejik sonuç doğurmayacak ve İsrail gibi bir Terör Devletine nefsi müdafaa hakkı verebilecek ve her iki taraftan binlerce sivil ve masum insanın ölümüne neden olacak taktik seviyede bile sayılamayacak bu saldırıyı neden başlattı? Ve bir devlet olarak İran bunun neresinde?


4’üncü soru ve Gazze de sivillerin bulunduğu bir hastaneye yapılan vahşi saldırı da dahil olmak üzere daha onlarca sorunun cevaplanması gerekliliği zorunlu olmakla birlikte, bu çatışmanın gerçek anlamda aydınlatılması için retrospektif bir bakış açısıyla 1,2 ve 3’üncü soruların mutlaka yanıtlanması gerektiğini değerlendiriyorum.


DEHŞET DENGESİZLİĞİ:


Amerika Birleşik Devletleri ile o zamanki adıyla Sovyetler Birliği (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği SSCB) (bundan sonra SSCB veya Rusya olarak ifade edilecektir) arasında yaşanan nükleer silahlanmanın tırmanması ve 1950li yıllarda nükleer ve termonükleer silahların artık mobil platformlara yüklenmesi sonucunda gelinen süreç, dünya siyasi ve askerî tarihinde “Dehşet Dengesi” (Terror of Balance) olarak tanımlanmaktadır.


Nükleer silahların saldırı kapasitesinde bu gelişmeler yaşanırken balistik füzelere, hatta yüksek irtifadan uçan stratejik bombardıman uçaklarına karşı etkin bir savunma geliştirilememiştir. Bu gelişmeler sonucunda, 1962 yılında yaşanan Küba Füze Krizi sırasında da yaşandığı gibi, tarafların birbirlerine karşı girişebilecekleri sürpriz bir ilk vuruşun (first strike) sonuçlarının yıkıcı olacağı çok açıktı. Soğuk Savaş’ın soğuk kalmasının en önemli nedeni, bir sürpriz saldırının dahi karşı tarafın nükleer karşı saldırı, yani ikinci vuruş (second strike) kapasitesini tamamen yok edememesidir. Zira başarılı bir ilk saldırı dahi, rakibin mobil platformlardaki nükleer silahlarını tamamen yok edemiyordu. Arda kalan bu nükleer kapasite ise yıkıcı bir karşı saldırı için yeterli olacaktı. Bu da tarafların birbirlerini karşılıklı olarak imha etmelerini garanti altına almaktaydı. En nihayetinde 1991 yılında Varşova Paktı’nın ve ardından SSCB’nin dağılmasıyla birlikte soğuk savaş sona ermiş ve dehşet dengesi yerini dünya barışına değil, dehşet dengesizliğine bırakmıştır. Tek kutuplu hale gelen dünyanın-realistlerin o ünlü uluslararası ilişkiler teorisine uygun olarak zaten anarşik olan yapısı- daha da anarşik hale gelmiş, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD küresel yegâne güç olma iddiasıyla, dünyanın her yerine barış, özgürlük ve demokrasi götürmek üzere coğrafyaları ve sınırları şekillendirmeye başlamıştır.


Son derece katastrofik sonuçlara neden olan ve Ortadoğu, Balkanlar ve Kuzey Afrika ülkeleri başta olmak üzere bir çok ülke ve coğrafyayı etkileyen bu süreci bir tarafa bırakacak olursak, bugün HAMAS’ın İsrail’le ve İsrailli sivillere karşı gerçekleştirdiği aptalca (veya planlı ve koordineli) saldırıya, yine son derece orantısız, dengesiz ve insanlık dışı saldırılarla cevap veren ve nefsi müdafaa ile ilgisi olmayan bir şekilde bana göre savaş suçu işleyen İsrail’e sözüm ona destek vermek üzere iki uçak gemisi ile otuzdan fazla muharip yüzer unsurunu (gemisini) Akdeniz’e intikal ettirmiştir. ABD’nin “yakını” kapsamındaki birkaç Arap ülkesi dışında, bölge ülkelerinin siyasi ve ekonomik gelişmişlikleri ile askerî güçleri ve harbe hazırlık durumları/kapasiteleri de göz önünde bulundurulduğunda, tonlarca mühimmat taşıyan bu kadar büyük bir askerî gücün Doğu Akdeniz gibi bir deniz sahasına konuşlandırılması ve ayrıca, 257 metre boyundaki, 41500 tonluk USS BATAAN’ın Amfibi Hazırlık Birliği, ile birlikte, “ABD'nin İran'ı bölgedeki ticaret akışını bozmaktan caydırmaya yönelik çabalarının bir parçası olarak” Basra Körfezi'nde bulunduğunu da dikkate alırsak, bu hem potansiyel bir dehşet hem de dengesizliktir. Yani; Dehşet Dengesizliğidir.


ABD’NİN STRATEJİK PLANI VE KÜRESEL DİKKATİ:


Kitle iletişim araçlarının hemen her türünde ve çeşitli platformlarda İsrail-Hamas arasındaki çatışmalar ve Filistin sorunu her yönüyle ve her seviyede -ve her seviyesizlikte- kamuoyu önünde tüm detaylarıyla tartışıldığından, bu konunun içine daha fazla girmeden, ABD özelinde ama tüm devletler genelinde ulusal güvenlik ve stratejik hedeflere ulaşmak için hazırlanmış planların uygulanması temelinde yatan anlayışa kısaca değinmek istiyorum.


Rusya-Ukrayna arasında devam eden vekalet savaşında olduğu gibi, İsrail ve Filistin arasındaki çatışmalarda da ABD’nin asıl hedefinin daha doğrusu büyük stratejisinin Filistin ile uğraşmak olduğunu düşünmemekle birlikte, İsrail’e olan açık ve kesin desteği, bu bölgeye olan ilgisinin yüzyıldan fazla olduğunu ancak emperyal yapısı ve anlayışı gereği 1948 yılından itibaren bu topraklarda bir üs-devlet inşa edilmesinin kendisi açısından hayati öneme haiz olduğunu açıkça ifade etmek isterim. Aslına bakarsanız benim bir şey ifade etmeme de hiç gerek yok. Günümüzdeki birçok ABD’li yetkili, büyük stratejilerini, hedeflerini ve çıkarlarını her yerde ve ortamda açıkça deklare etmektedirler. Alenen deklare edilmiş bu hedefler ortadayken, ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik planları, büyük planın sadece bir parçası veya ancak tali planlarıdır.


Bir ip ucu olması açısından, ABD Donanma Sekreteri (Donanma Bakanı) (SECNAV-Secretary of the Navy) Carlos Del TORO, 26 Eylül 2023 tarihinde Harward Üniversitesi J.F. KENEDY okulunda kendisini izleyenlere şu açıklamaları yapmıştır:


“Denizcilikte devlet idaresi, geniş anlamda, yalnızca deniz diplomasisini değil, aynı zamanda hem ticari hem de denizde kapsamlı ABD ve müttefik deniz gücü inşa etmeye yönelik ulusal ve tüm hükümetin çabalarını kapsar. Şimdi izninizle böyle bir çabanın neden gerekli olduğunu açıklayayım ve bu konuda ileriye dönük olarak neler yaptığımızı paylaşayım. Bildiğiniz gibi Çin Halk Cumhuriyeti, deniz filosunu hızla inşa ediyor. Aktif görevi bıraktığımdan bu yana geçen 20 yıl içinde PLA Donanması'nın boyutu üç katına çıktı ve 2030 yılına kadar 400'ün üzerinde deniz savaş gemisine sahip olacak. Şunun da altını çizmeliyim; çünkü ÇHC'nin ticari denizcilik gücünün büyümesinin, denizdeki genişlemesinden bile daha endişe verici bir gelişme olduğu çok daha az anlaşılmaktadır. Ülkemizin en önde gelen denizcilik stratejisti Alfred Thayer Mahan, deniz gücünün denizdeki ticari gücü doğurduğunu, deniz ticaretinin kontrolünün ise daha büyük bir deniz gücü doğurduğunu savundu.


Günümüzün ÇHC liderliği Mahan'ın teorisini okuyup inceledi ve eylemleri de bunu gösteriyor.

ÇHC bugün dünyanın en büyük ticari, okyanus gemileri üreticisidir ve küresel pazarın yüzde kırkından fazlası Çin tersanelerinde inşa edilmektedir. Daha da endişe verici olanı, Pekin'in deniz savaşçılarını daha verimli bir şekilde üretmek için baskın ticari gemi inşa kapasitesini, modern ticari tersanelerini ve altyapısını kullanması. Çinli denizcilik firmaları dünya çapındaki ticari denizcilik endüstrisine hâkim olmaya başladı. Kendi limanlarımız ve müttefiklerimizin limanları da dahil olmak üzere, dünya çapında 53 ülkede 95 limanda mülkiyet hissesi kurdular. Küresel nakliye konteyneri ve gemiden kıyıya vinç pazarında sanal bir tekele sahipler. Çin Halk Cumhuriyeti, kablo gemilerinden oluşan filosu aracılığıyla, küresel iletişimin yüzde 95'ini taşıyan deniz dibi kablolarının kontrolü için ABD teknoloji şirketleriyle rekabetini de artırmanın yollarını arıyor. Elektrik şebekesini denizaşırı veya açık denizdeki yenilenebilir enerji kaynaklarına giderek daha fazla bağlayan deniz tabanı güç kabloları da savunmasızdır.


ÇHC, Amerika Birleşik Devletleri'ne kıyasla 7.000'den fazla gemiyle dünyanın en büyük küresel balıkçılık filosuna ve üçüncü en büyük ticari deniz filosuna sahiptir. Bugün ABD'nin uluslararası ihracat ve ithalatının yüzde birinden azı, neredeyse tamamı yabancı yapımı olan ABD bayraklı ticari gemilerle yapılıyor. Gördüğünüz gibi Çin, küresel ticari denizcilik tedarik zincirinin çoğunu kontrol ediyor. Bu, kriz veya çatışma durumunda Amerikan ekonomisi için gerçek operasyonel ve ekonomik risk yaratır. Son otuz yılda, Çin'in kapsamlı denizcilik gücü katlanarak artarken, bizimki hızla azaldı. Tarih uzun vadede, aynı zamanda denizcilik gücü olmayan büyük bir deniz gücünün (ticari bir gemi inşası ve küresel denizcilik gücü) asla var olmadığını kanıtlıyor. Bununla birlikte, ebedi bir iyimser olarak, denizcilik endüstrimizi yeniden canlandırmak için ulus olarak attığımız ve gelecekte atabileceğimiz adımlar var.”

Evet, yukarıdaki bu satırlar Carlos Del TORO’nun konuşmasının sadece bir bölümünden alınmıştır.


Diğer yandan, yiğidi öldürelim ama hakkını da verelim. ABD (veya büyük olma iddiasındaki her ülke) dünyaya küresel bakar, o nedenle dikkati de küreseldir. Bu nedenle ABD sadece İsrail ve Filistin için küresel dikkatini dağıtmaz ve tüm enerjisini bu bölgeye harcamaz. Yukarıda da ifade ettiğim gibi; hedeflerini açıkça deklare eder ancak bunları nasıl gerçekleştireceğini asla söylemez. Başınıza gelince anlarsınız, hatta bazı ülkeler ve insanlar başına gelince de anlamaz. ABD ile geçinmenin en kolay yolu bazı şeylere katlanarak onun müttefiki olmaktır. Ama ABD ile mücadele etmenin ve ondan saygı görmenin tek yolu onu tanımak ve anlamaktır.


YA BİR ASIRLIK CUMHURİYET, TÜRKİYE CUMHURİYETİ:


Kabul etmek gerekir ki;


Kaybetmekten korkmak yerine, kaderinizi ve geleceğinizi kazanmak,

Vatan topraklarınız üzerinde hür, bağımsız ve huzur içinde yaşamak,

Adaletin kılıcı, zalimlerin yargıcı, masumların umudu, olmak istiyorsanız;


bunun tek çaresi çok büyük ve güçlü bir donanmaya sahip olmak ve ülkenizin evlatlarına sahip çıkmaktır. Yıllardır bölgemizde yaşanan olaylar ve özellikle son iki haftada izlediğimiz vahşet bizleri üzmekle beraber ağır, acı ama yerinde bir uyarıdır. Türkiye Cumhuriyeti 100 yıl önce olduğu gibi bugün de küresel tehditlere maruz bir bölgede ve emperyalist kuşatmalarla karşı karşıyadır. Bölge haritaları ve coğrafyalar parça pinçik edilmekte, siviller ve çocuklar nereden atıldığı belli olan/olmayan mermiler ve füzelerle hayatlarını kaybetmektedir. Durum budur ve sabittir. Değiştirmek istiyorsak; muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.


NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

68 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page