Sayın Cem GÜRDENİZ yazdı
Bugün 6 Ağustos. 78 yıl önce dünya tarihinin en hızlı insan katliamına sebep olan Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan 15 kilotonluk Amerikan nükleer bombaları insanlığın en büyük cinayeti olarak Japonya’da kaydedildi. 6 Ağustos 1945 günü Hiroşima’da bulunan Alman misyoner Wilhelm Kleinsorge, gördüğü manzarayı yazdığı hatıratında şöyle anlatıyordu: "Yaralılar sessizdi. Acıdan haykırmak ne kelime, kimse ağlamıyordu bile. Kimse şikâyet etmiyordu... Çocuklar bile ağlamıyordu." Hiroşima ve 2 gün sonra Nagazaki şehirlerinde kısa sürede 160 bin kişi öldü. Yüz binlercesi de daha sonra radyoaktif kirlenme sonucu kansere yakalandı. Kurtulan nesiller ise radyasyon kirlenmesi ile Hibakusha (şeytanın kanı) olarak damgalandı, çoğunluğu aile bile kuramadı. 41 yıl sonra 1986 yılındaki Çernobil faciası sonrası kontrol dışı nükleer reaksiyonun yarattığı radyasyonun insan sağlığına ve çevreye etkisi tahminlerin çok üzerinde gerçekleşince artık tamamen anlaşıldı ki nükleer silahı stratejik veya taktik düzeyde kullanan taraf kazansa da radyasyon nedeniyle sonuçta ne barışı ne huzuru kazanıyor.
Oppenheimer’ın Pişmanlığı
Hiroşima ile Amerikalı nükleer fizikçi ve bombanın mimarı Oppenheimer’ın dediği gibi “Ben artık ölümüm” dönemi başlamıştı. Amerikalı Oramiral Leahy bombayı savunanların analizini sonradan şöyle yapmıştı: ‘Benim şahsi kanaatime göre böyle bir bombayı ilk kez kullanmakla, ortaçağ dönemlerine ait ahlaki bir standardı kabul etmiş oluyoruz. Ve ayrıca bana öğretilen savaşın kuralları böyle değildi. Savaşlar kadınları ve çocukları öldürerek kazanılamaz…Bilim adamları ve diğerleri denemenin yapılmasını istiyorlardı. Çünkü projeye çok büyük para yatırılmıştı’’. 1949 yılında Sovyetler ilk nükleer silahı denediler ve 1959 yılında ilk kez 6000 km menzilli kıtalararası balistik nükleer füzeyi (ICBM) test edince ABD topraklarının dokunulmazlığı ortadan kalktı. ABD yıl sonunda bu füzenin karşılığını yaptı. 1960 yılında her iki ülke denizaltılardan atılan nükleer balistik füzeler (SLBM) ile ikinci darbe yeteneğine kavuştu. Böylece nükleer dehşet dengesi altında konvansiyonel dünya savaşı tehlikesi azalmış oldu ve dünya yeni bir döneme girdi. Ancak vekalet savaşları devam etti. ABD, bugüne kadar nükleer silahlara 5 trilyon dolar harcadı. Sovyetler de halkın refahından vaz geçerek trilyonlarca rubleyi nükleer silahlara harcadı ve aşırı silahlanmaya ayrılan kaynaklar Sovyetlerin sonunu getirdi. Soğuk savaş nükleer silahlanmanın dehşet dengesi içinde yaşandı. Hiroşima tecrübesini yaşayan nesiller bu silahı caydırmanın asli unsuru olarak günümüze kadar korudular ve kullanmadılar. Bugüne kadar karşılıklı yok edilebilirliğin (MAD) devam etmesi sayesinde dünya savaşı ve nükleer silah kullanımı engellendi. Zira süper nükleer güçler stratejik nükleer saldırıları başlattıkları zaman savaşın galibi hatta yaşanacak bir dünya kalmayacağını çok iyi anladılar.
Artan Nükleer Devletler
1950 başında dünya üzerinde iki nükleer güç vardı. Bugün ise dokuz. BM Güvenlik Konseyi Daimî üyeleri dışında eli tetikte bekleyen 4 ülke daha artık nükleer silah sahibi. (İsrail, Kuzey Kore, Pakistan ve Hindistan) Daha kötüsü dünya kaynakları hızla azalırken nüfus artıyor. Kaynak ve pazar savaşı devam ediyor. Öyle bir döneme giriliyor ki, nükleer silahların kullanılmasının önlenmesine yönelik soğuk savaş disiplini de hızla ortadan kalkıyor. En tehlikelisi Hiroşima yıllarını 20 yaş üzerinde yaşayan nesiller artık devletlerin hiçbirinde yönetimde değil. Kamuoylarının bilinçsizliğini saymıyorum bile.
Nükleer Silahların Kontrolü
Bu yarışı durdurmak için 70’li yıllarda nükleer silahları kısıtlayan SALT (Strategic Arms Limitation Talks) ve 80’li yıllarda START (Strategic Arms Reduction Talks) görüşmeleri başlatıldı. Ayrıca 1987 yılında INF (Intermediate Range Nuclear Forces) Antlaşması ile orta menzilli füzeler yasaklandı. Ancak 11 Eylül 2001 sonrası gidişat değişti. ABD, füze kalkanı girişimi ile 1972 tarihli ABM (Anti Ballistic Missile Defense) Anlaşmasından çekildi. 8 Ağustos 2008’de Güney Osetya’da yaşanan Rus-Gürcü krizinde Rusya’nın SS-21 orta menzilli (120 km) nükleer balistik füze bataryalarını Güney Osetya’ya yerleştirerek, taktik nükleer silahları bölgesel bir çatışmada kullanabileceği mesajını vermesi nükleer silahları askeri stratejinin pratiğine geri getirdi. 2018, ABD Nükleer Silahlar Durum Değerlendirmesi (NPR-Nuclear Posture Review) mevcut durumu daha da karmaşıklaştırdı. Nükleer yeteneklerin artırılması hedeflenerek ABD, 2048’e kadar 1,2 trilyon dolarlık yeni silahlanmaya karar verdi. Bu silahlanma içinde en önemli olan nükleer saldırı denizaltılarından (SSN) atılacak cruise (gezginci) füzelerle (SLCM); SSBN ‘lerden atılacak yeni tip balistik füzelerin (SLBM) düşük şiddette nükleer savaş başlığı ile donatılmasının önü açıldı. ABD 2019’da INF Anlaşmasından da çekildi. Karşılıklı hamleler devam etti. Dünya üzerindeki tüm nükleer silahların %90’ının kontrol eden Rusya ve ABD arasında 2021’e girilirken tek düzenleyici kontrol dokumanı START 3 Anlaşmasıydı. ABD, aynı yıl bu anlaşmayı 2026 yılına kadar uzattığını belirtti. Ancak Ukrayna - Rusya Savaşının 1. Yıldönümünde Rusya yaptığı bir açıklama ile START 3 görülmelerini askıya aldığını ilan etti. Bugün itibarıyla nükleer silahların üzerinde kontrol sağlayan son anlaşma da askıya alınmış durumda. Eğer taraflar bu anlaşmadan da tamamen çekilirse nükleer savaş tehdidini kısıtlayan hiçbir hukuki düzenleme kalmayacak.
Rusya Ukrayna Savaşı ve Nükleer Tehlike
Rusya, Donbas bölgesindeki Rus asıllılara yönelik saldırıları ve NATO tarafından çevrelenmeyi varoluşsal bir tehdit olarak görerek 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’ya müdahale etti. Savaş bugün için batının yanlış durum muhakemeleri sonucunda bir çıkmaza ve yıpratma harbi durumuna girmiş durumda. Batı bugüne kadar Ukrayna’ya 200 milyar dolara yakın askeri destek sağladı ancak Moskova’nın siyasi irade değişikliğine neden olamadı. Aksine AB kamuoyu yavaş yavaş savaşa ilk dönemindeki ilgisini kaybetmeye başladı. Rusya ve ABD için bu savaş sıfır toplamlı bir kriz. Zira iki taraf da kaybedemez. ABD kaybederse Amerikan hegemonyasının artık yenildiği kabul edilecek ve bunun zincirleme sonuçları ile başta dolar hakimiyetinin sona ermesi ve ABD’ye duyulan güven büyük yara alacak. Bu durumun Asya - Pasifik bölgede ABD’nin en büyük rakibi Çin için önemli avantajlar yaratacağını söyleyebiliriz. ABD’nin Ukrayna’da yenilgiyi kabul ederek geri çekilmesi NATO için de ciddi sonuçlar yaratacaktır. Rusya’nın geri adım atması ve Kırım ile topraklarına kattığı 4 Oblasttan geri çekilmesi de beklenemez. Bu durum hem bu bölgelerde yaşayan Rus asıllı vatandaşlarını kaderlerine terk etme, hem de ABD ve NATO’ya yenilmişliği kabul ederek çevrelenme ve hatta Rusya’nın parçalanarak küçülmesi sürecini tetikleyeceğini kabul etmiş olur.
Rus Nükleer Doktrini
5 Şubat 2010 tarihinde onaylanan “Askeri Doktrininde Rusya, nükleer silahı ilk kullanan taraf olmayacağını ancak ülkenin hayati çıkarları tehlikeye girdiğinde büyük bir konvansiyonel tehdit karşısında nükleer silah kullanılabileceğini deklare etti. Rusya, 2020 Nükleer Caydırma Siyaset Rehberi dokümanında da bu duruşunu tekrarladı. Putin, Rusya'nın Şubat 2022'deki Ukrayna Savaşı devam ederken Batı'ya baskı amacıyla Rus nükleer tehdidini sık sık dile getirdi. Aynı zamanda stratejik nükleer silahlarının (Bulava gibi SLBM) denemelerini devam ettirirken yüksek alarm durumlarını idame ederek nükleer baskı kampanyası yürüttü. Mart 2023'te Rusya, Beyaz Rusya’ya taktik nükleer silahlar konuşlandırma kararı aldı. Böylece Soğuk Savaş sonrası ilk kez Rusya, ülke dışında nükleer silah konuşlandırma kararı almış oldu. Ancak Rusya cephesinde en önemli gelişmelerden birisi Presidyum Onursal Üyesi Sergei Karagonov’un 13 Haziran 2023 tarihinde Russia in Global Affairs isimli düşünce kuruluşunda yazdığı ‘’Zor Ancak Gerekli Bir Karar’’ (https://eng.globalaffairs.ru/articles/a-difficult-but-necessary-decision/) isimli makalesinin yayınlanmasıyla başladı. Karaganov yazısında Rusya’nın Ukrayna’da çok uzun süreli bir yıpratma savaşına girdiğini ve bunun batının Ukrayna’ya sağladığı destek ile mümkün olduğunu belirterek Rusya’nın bu döngüyü kırmak için nükleer silah kullanmasını öneriyor. Karaganov, ‘’kabul edilemeyecek kadar yüksek seviyedeki nükleer silah kullanım eşiğini düşürerek ve tırmanma merdivenini hızla ama ihtiyatlı bir şekilde yükselterek, nükleer caydırıcılığı yeniden ikna edici bir argüman haline getirmemiz gerekecek’’ diyor. Bu hamlelerin stratejik tırmanmayı başlatmayacağını, ABD’nin veya NATO’nun nükleer bir saldırı ile karşılık veremeyeceği hipotezini savunuyor. Ona göre batılı liderler kendi ifadesi ile Tanrı Silahı olan nükleer silahın yaratacağı dehşeti unutmuş görünüyorlar. Karaganov, son 75 yıldır dünyanın göreceli bir barış yaşadığı ve doğrudan süper güç çatışması görmediyse bu nükleer silah korkusu üzerinden gerçekleştiğini söylüyor. Karaganov bu korkunun ortadan kalktığını savunuyor. Ona göre Rusya’nın taktik nükleer silah kullanması bu korkuyu Hiroşima ve Nagazaki’yi unutanlara hatırlatacak. Şu cümlesi ilginç ve aynı zamanda korkunç: ‘’Bu korku yeniden canlandırılmalı, aksi halde insanlık mahvolacak.’’ Karaganov devleti temsil etmiyor. Ancak Rus akademisyenin bu şekilde düşünmesi Putin’in son 1,5 yıl içindeki nükleer söylemleri ile birlikte değerlendirildiğinde dikkate alınmalıdır. Karaganov’un önerisi NATO’nun 1967 sonrası benimsediği Esnek Mukabele (Flexible Response) doktrinini hatırlatıyor. NATO batı Avrupa ve Akdeniz havzasını çok üstün Varşova Paktı saldırısının ilerleyen safhalarında işgali konvansiyonel güçlerle durdurmayacağı zaman diliminde taktik nükleer silahlara başvurmayı dikte ediyordu. Ancak burada en önemli fark NATO -Varşova Paktı yani ABD -Sovyetler Birliği Savaşının başlamış olmasıdır. Bugün öyle bir durum söz konusu değildir. Karaganov’un önerisi aslında Rusya’yı küçük düşürücü bir öneridir. Rusya’nın nükleer doktrini ile de çelişmektedir. Doktrin Rusya’nın büyük bir konvansiyonel tehdit karşısında nükleer silah kullanılabileceğini belirtiyor. Böyle bir tehdit henüz yoktur ve olduğu an ABD -Rusya savaşı zaten başlamış demektir. ABD ise bugünkü güç denkleminde yani Çin diğer tarafta en büyük askeri tehdit olarak dururken, asla Rusya ile bir savaşı istemez. O halde Karaganov’un bu çıkışını Rusya’nın savaşı durdurma isteği olarak da görebiliriz. Ancak bunu taviz vermeden yapmak isteği içinde olduklarını söylemek gerekir. Bu savaşın uzaması küresel barış ve istikrara zaten çok büyük zarar veriyor. Tahıl koridorunun iptali, Nijer’deki darbe ve Afrika’da yeni kamplaşmanın başlaması ve bu kamplaşmanın Rusya’nın elini güçlendirmesi gibi yeni gelişmeler Rusya’nın ne yapacağını henüz bilmeyen batıya baskı aracı olarak görülebilir. Rusya savaş öncesinde BM Güvenlik Konseyi üyeleri ile birlikte 3 Ocak 2022 tarihinde müşterek bir bildiriye imza attmışı. Bildiride şu ifade yer aldı: “Nükleer silahların kullanımının geniş kapsamlı sonuçları göz önüne alındığında, var oldukları sürece savunma amaçlarına, caydırıcılığa ve savaşın önlenmesine hizmet etmeleri gerekir. Her birimiz nükleer silahların izinsiz veya kasıtsız kullanımını önlemek için ulusal önlemlerimizi sürdürmeyi ve daha da güçlendirmeyi amaçlıyoruz.” Bildiriye onay veren Putin’in her şeye rağmen Karaganov gibi fikir adamlarının düşünce yolunu seçmeyeceğini değerlendiriyorum.
ABD ve Nükleer Silahlar
ABD’de de özellikle askerler arasında nükleer silahlar konusunda Karaganov gibi düşünenler var. 27 Mart 2020 tarihinde ABD Avrupa Kuvvetleri Komutanı/NATO Avrupa Müttefik Yüksek Komutanı (SACEUR) olan Orgeneral Tod Walters ABD Senatosunda NATO Nükleer Kuvvetlerinin Avrupa’daki Rolü konusundaki sorgusunda şunları söylemişti: ‘’Ben esnek mukabele içinde nükleer silahları ilk kullanan olmayı savunuyorum’’. Geçen yıl emekli olan ABD Stratejik Kuvvetler Komutanı Oramiral Charles A. Richard da görevdeyken yazdığı ‘’21. Yüzyılda Stratejik Caydırıcılığın Oluşturulması’’ başlıklı makalesinde (USNI, Proceedings Dergisi Şubat 2021 sayısı) şöyle diyordu; ‘’Rusya veya Çin ile bölgesel bir krizin hızla nükleer silahları içeren bir çatışmaya dönüşebilme olasılığı var…Karşılaşacağımız bir çatışmaya değil, tercih ettiğimiz çatışmaya hazırlanmalıyız…Biz onların saldırganlığını kontrol altında tutabilmeliyiz. Onların girişimlerine boyun eğmemiz, ABD’nin karşılık vermede isteksiz ya da yeteneksiz olduğu algısını yaratacaktır. Bu durum onları daha da cesaretlendirecektir.’’
Kıyamet Saati
27 Ocak 2021 tarihinde Nükleer Bilimciler Bülteni (Nuclear Scientists Bulletin) son 75 yılın en iç karartıcı açıklamasını yayınlamıştı. 13 Nobel ödüllü bilim insanının açıklamasında dünyanın nükleer silahlanma nedeniyle yok olmaya yakınlığının bir ölçütü olan Kıyamet Saati' o gece gece yarısına sadece 100 saniye seviyesinde sıfırlanmıştı. 24 Ocak 2023 tarihinde Kıyamet Saati 90 saniye seviyesinde sıfırlandı. Hiroşima’nın 78. Yıldönümünde nükleer eşiği aşağıya çekmek ve taktik nükleer silahları bilerek veya kaza sonucu kullanmak insanlık ve gezegen için eşit derecede büyük bir tehdittir. Bu silahlar en küçük çapta dahi kullanılırsa Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail gibi küçük çaplı nükleer devletler için Pandora’nın Kutusu açılır. Bu silah patladığı anda NPT (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması) ortadan kalkar ve pek çok kıtasal ve bölgesel güç nükleer silah tedarik veya üretimine hız verir. Karaganov Nükleer korkunun unutulduğunu savunuyor. Bence yanılıyor. 3 Miles Island (1979), Çernobil (1986), Fukushima (2011), örnekleri ortada. Nükleer korku için taktik veya stratejik bir patlama yaşamaya gerek yok. Radyasyon belki patlamadaki gibi ani ölüm yaşatmıyor ancak daha beterini yaratıyor. On yıllarca her gün öldürüyor.
İncirlik’teki Nükleer Bombalar Yunanistan’a Taşınsın
Bugün Amerika Birleşik Devletleri'nin yarısı Avrupa'daki üslerde bulunan 200 taktik nükleer silahı var. 0,3 ila 170 kilotonluk farklı başlıklara sahip B61 nükleer bombalar, İtalya, Almanya, Türkiye, Belçika ve Hollanda'daki altı hava üssünde bulunuyor. İncirlik’te bulunan Türk savaş uçaklarından atılması planlanan B61 bombaları ile Malatya/Kürecik’te NATO maskesi altında işletilen X Bant radar aslında Türkiye’ye hiçbir fayda sağlamıyor. Buna karşılık Türkiye’yi genel nükleer harpte nükleer stratejinin karşı kuvvet (counter froce) bacağında Rusya’nın açık hedefi haline getiriyor. Türkiye’nin kullanımında hiçbir yetkisi olmadığı bu silahlar ve radar Türkiye’den uzaklaştırılmalıdır. ABD ‘de bazı çevrelerin sürekli vurguladıkları üzere bu bombaların Girit’e taşınmalarının bizim için son derece uygun bir hal tarz olduğunu vurgulayalım. ABD Temsilciler Meclisinde geçen hafta Yunanistan’da yeni askeri üslenme ile ilgili yasa tasarısının büyük bir çoğunluk tarafından kabul edildiği şartlar bu hamle için uygun gerekçe yaratmaktadır. Kongrenin onay verdiği yeni üslenme anlaşması ile ABD, Suda ve Dedeağaç dışındaki beş askeri kolaylık ve üsse (Skiros, Salamis, Kastelli, Kalamata ve Andravida) ilaveten Dedeağaç/ Yannuli, Litohoru Tatbikat sahası, Volos/Georgula Kışlasını da istiyor. ABD, sadece Rusya’yı çevrelemiyor, Yunanistan’ın ABD köleliği ve vasallığı üzerinden Türkiye’yi çevreliyor. Sırada Kıbrıs var. Böylece Yunanistan Amerikan ipi ile Ege’de karasularını 12 mil ilan etme hazırlığına girişirse sürpriz olmayacaktır. Bu durumun 15 Mayıs 1919’da Yunan Birliklerinin Amerikan savaş gemileri korumasında İzmir’e çıkmasından farkı yoktur.
Bir Anekdot
Bana 1975 sonrasında jeopolitik ve stratejiyi sevdiren merhum E. Deniz Kurmay Albay Mert Bayat, 1988 yılında Deniz Harp Akademisinde bir tartışmamızda 60’lı yılların sonunda Ankara’da icra edilen bir NATO Harp Oyununda Amerikalı Albay ile aralarında geçen şu konuşmayı aktarmıştı. ‘’İstanbul Boğazı Karadeniz tarafında nükleer silah kullanıyorsunuz. İstanbul’da milyonlarca insan yaşıyor.’’ Amerikalı Albay cevaben ‘’Boğazların düşmesi NATO ve Türkiye için daha kötü sonuçlar doğurur.’’ Her zaman yazdığımızı tekrarlayalım. ABD jeopolitik öğretisinde Türk Boğazları her şeyin üzerindedir. Önümüzdeki dönem ülkemiz için çok kritik bir aşamaya gebedir. Rusya’nın Afrika’da artan etkinliği bölgeye Türk Boğazları üzerinden en kısa ulaştırma rotası sağlayan ülkemize batının baskılarının artmasını tetikleyecektir. Hiroşima’nın yıldönümünde vurgulayalım: ‘’ABD jeopolitik çıkarları için güzel yurdumuzu Amerikan nükleer stratejisinin rehini durumuna düşürmeyelim.’’
Comments