top of page
  • Ünal GÜL

Hedefteki Ülke Türkiye

Sayın Özhan BAKKALBAŞIOĞLU yazdı

19 Mayıs 1919’da Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk tarafından başlatılan Kurtuluş Savaşımızın sonunda kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut jeopolitik konumu 100’üncü yılda da artan bir ivme ile önemini daha da artırmaktadır. Özellikle Karadeniz’in Baltık Denizi gibi bir NATO denizi olması istenmektedir. ABD’nin Ukrayna üzerinden NATO’ya baskı yapması Rusya Federasyonu (RF) ve Türkiye’yi oldukça tedirgin etmektedir. RF Dışişleri Bakanı Peskov açıkça “Karadeniz hiçbir zaman NATO denizi olmayacaktır” demiştir. Gürcistan üzerindeki oyunun benzeri Ukrayna’da da oynanmış ve iki ülke RF işgaline uğramıştır. Türkiye elindeki en önemli olan kozu olan Montrö Anlaşması’nı NATO ülkeleri üzerinde güncel tutması gereklidir. Türkiye Boğazlar nedeniyle NATO anlaşmasında kendine özgü isteklerde bulunmalıdır. Zaten ABD Karadeniz alanında NATO planlarını Ege alanına attığını Yunanistan’a yaptığı yığınaktan biliyoruz. Türkiye Kanat ülke olarak aslında NATO içinde yalnızlığa itilmektedir. Kanımca Karadeniz’deki bu statükoyu bozma uğraşı, RF ile Türkiye’yi karşı karşıya getirmek ve ülkemizi siyasi istikrarsızlığa sokarak BOP’u bir başka şekilde gerçekleştirmek. Karadeniz’de çıkan doğalgazın Norveç ve ABD mühendislik hizmetlerinin TPOA eşgüdümünde çıkarılması ve ortalama 15 yıl içinde ihtiyacımızın yüzde 25’ini karşılaması Karadeniz’in askerî değil barış ve ekonomi denizi olmasını gerektirmektedir. Karadeniz’in barış ortamında sahildar ülkelerce ekonomik paylaşımı, enerji kaynaklarımızın güvenliği açısından önemlidir. Bölgemizi oldukça ilgilendiren bir konu da TCG ANADOLU LHD gemisinin hizmete alınmasıdır. Türkiye’nin Mavi Vatan korumasının yanı sıra uluslararası ve okyanuslarda gambot diplomasi için önemlidir. Amfibi hücum gemisi olan TCG ANADOLU’nun üzerinde konuşlanmış uçakların olmayışı önemli bir zafiyettir. SİHA’ların imkân kabiliyetlerini, böyle farklı maksat için dizayn edilen bir gemideki başarısını ancak zaman içindeki eğitim ve gerçek harekâtta test edebileceğiz. Bu nedenle geminin hava savunması için uçak talebi Anavatandan uzaklaştıkça zor görünmektedir. Acilen uçak konuşlandırılması yapılmalıdır. Bu yapıldığında özellikle Yunanistan dâhil Doğu Akdeniz’de dengeleri değiştirerek büyük bir tehdit teşkil eder. Ege Harekât alanında artık büyük suüstü gemileri yerine denizaltı gemileri ve insansız deniz araçlarına (İDA) suüstü ve sualtında ihtiyaç vardır. LHD ve fırkateynler Güney Ege ve Doğu Akdeniz harekât alanında kullanılmalıdır. Eğer Yunanistan gerçekten Türkiye’yi siyasi malzeme olarak kullanmasa Ege bir barış denizi olabilir ve ekonomik çıkarlar paylaşılabilir. Aksi takdirde bu tırmanış devam ederse Yunanistan coğrafyası değişebilir. Olası bir savaşta “ABD Yunanistan’ın 3000 küsur adasını nasıl koruyacak?” Yunanistan bunu çok iyi düşünmelidir. Dünya yeniden çok kutuplu bir arayış içine giriyor. ABD dünya üzerinde ve özellikle Pasifik’teki hegemonyasını koruyamama sıkıntısını RF’yi çok cepheli bir savaşa sokarak ateşi Avrasya’ya yayabilir. Finlandiya’nın NATO’ya girmesi ile Arktik Denizi’ni tamamen kontrol altına almaya çalışması, Karadeniz’i bir NATO denizine dönüştürme çabası RF’yi sıkıştırmak ve özellikle Türkiye üzerinden savaşa zorlamaktır. ABD için Türkiye yükselen ve güçlenen bir ülkedir. Orta Doğu, Ege ve Doğu Akdeniz’e hâkim olmak için ABD’ye “zayıf ve söz dinleyen bir Türkiye” gereklidir. Ancak unutulmamalıdır, Devletlerin yaşamları ilk 100 yıl kuruluş ve sonraki yıllar doğru siyaset izlemek ile yükseliş dönemidir. Türkiye 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra savunma sanayi ve altyapısını önemli ölçüde millîleştirmiştir. Türkiye bunun için hedefteki ülkedir de. Çin ile bir savaş olasılığı ABD’nin sonunu hazırlar. Er veya geç Pasifik Çin’in hegemonyasına girecek ve uzun yıllar yeni bir kutup olarak dünyayı şekilendirecektir. Bir öngörü olarak RF ile Çin’in birleşmesi ABD ve Batı dünyasının sonu demektir. Bu maksatla Ukrayna, Gürcistan ve hatta Suriye’de oynanan senaryo RF’nin zayıflatılması, parçalanması yönünde olduğunu değerlendiriyorum. Yunanistan’ın ABD destekli hasmane tutumunu ise bu senaryo içinde bakıldığında iç ve dış olaylarla bunaltılan bir Türkiye’nin merkez ülke konumundan çıkartılıp zayıf hâle gelmesi de bir ABD planıdır. Çin’in Orta Doğu ve Afrika’da yaptığı yatırım ve askerî destek gelecekte Çin askerî gücünün bu bölgedeki haklarını korumak için konuşlanabileceği yönündedir. Bölgede liman kiralama ve işletme için kiralamaları dikkate alınmalıdır. Çin’den Afrika’ya kadar uzanan Çin yatırımları Batı emperyalizmine vurulacak en büyük darbe olacaktır. Bunu, bir kehanet değil ama bir öngörü olarak değerlendirmekteyim. Türkiye bu öngörü içinde Türk devletleri teşkilatı ile siyasi ekonomik ve askerî işbirliğini sağlamlaştırmalı bölgesel tampon bir bölge oluşturmalıdır. Çünkü bu teşkilat Türkiye’nin merkez ülke olarak Orta Asya Türk devletleriyle oluşacak bir güç olmasıdır. Bu güç Çin ile RF arasında ve de Türk dünyası ile Avrupa arasında jeopolitiği değiştirecek bir konumdadır. Tüm bu olasılık düşünceler siyasi olarak değişen ve yeniden yapılanan dünya jeopolitiğinde olabilirliği yüksek olarak görülmektedir. Sonuç olarak, ABD ve Atlantik dünyası sonun başlangıcındadır. Dünyayı ateşe sokarak küllerinden yeniden yaratmak istemektedirler. Aksi takdirde bu olasılık ABD’nin bir kıta devleti olarak kalmasına yol açabilir. Güçsüz Avrupa RF ile ekonomik ilişkilerini geliştirerek onun toprak isteklerine göz yumabilir. Türkiye bu boşlukta güçlü bir merkez ülke olarak tarihsel geçmişi ile Orta Doğu ve Kafkasya’da ön alabilir. Çin’in bu yükselişi güçlü bir kutup ülke olma olasılığı ile Hint ve Pasifik Bölgesi’ni kontrol altına alabilmesiyle sanayi ve teknolojide lider ülke olması olasılıktır. Bir başka deyişle yakın gelecek Atlantik dünyasının değil Hint/ Pasifik dünyasınındır. Türkiye gerçekten Türk yüzyılını yaşamak istiyorsa öncelikle iç cephesini barış içinde kapatmalı dış cephesinde ise ulusal menfaatleri doğrultusunda bağımsız bir siyaset izlemelidir. NATO ve diğer uluslararası siyasi ve askerî antlaşmaları jeopolitik konumunun ağırlığı ile yeniden düzenlemelidir şeklinde değerlendirmekteyim. Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” özdeyişi bir defa daha tüm siyasi otoritelerce iyi anlaşılmalıdır.

43 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page