Sayın Özhan BAKKALBAŞIOĞLU yazdı
Dünyanın en güzel coğrafi konumunda olan İstanbul aynı zamanda çok özellikleri olan bir kenttir. İki kıta arasında iki büyük imparatorluğa başkentlik yapmış bir tarihi kenttir.
İstanbul Boğazı gerek stratejik gerekse ekonomik yönden önemli olduğu gibi Kuzey-Güney ve Doğu-Batı yönünde bir geçiş yolu üzerindedir. İstanbul Boğazı’nın doğal kıvrımları küçük limanları oluşturur. Haliç, kentin ticaret ve gemi inşa limanıdır.
Bu kentin öyle çok geriye gitmeden deniz ve kıyıları ile olan yaşamından kesitler verelim. Sandal, önemli bir deniz aracı olmakla beraber kıyılar arası insan ve küçük yük taşımacılığı yapan aynı zamanda da deniz keyfini insanlara tattıran çok önemli bir ulaşım vasıtası. O zamanlarda hemen hemen herkesin sandalı var, otuz bin sandal kayıtlı. Kuzeyden güneye, Boğaz’ın iki yakasında Altınkum, Tarabya, Küçüksu, Kanlıca, Salacak hatırladığım plajlar. Bunun yanı sıra tüm sahillerden denize girilebiliyor. Beykoz ve Fenerbahçe’de dalyan var. Meşhur Beykoz kalkanı avlanıyor. Hayırsız Ada’da ıstakoz avlanıyor, karides bol. Balık çeşitleri sayısız. Haliç’de denize giriliyor. Kayalıklarda mayıs ayı sonlarında pavuryalar güneşlenmek için kayaların arasında sığ suda dolaşıyorlar, plajlar da yengeç çok. Bunları neden yazdım, bu deniz varlıkları temiz suda yaşar. Balık mevsiminde deniz, sandaldan görünmez. Kırlangıç çift gezer. Rahmetli babam söylerdi, oltayla balık yakaladıklarında hemen ikinci oltayı atardık diye. Şimdi öksüz, kırlangıç diye satılıyor onu da bulursan tabi. Daha 1970’li yıllarda lüfer, istavrit yemi ile tutulurdu. Hani bu günlerde balık lokantalarında liste başı olan. Yine o yıllarda sokak aralarında arabalı balıkçılarda kalkan satılırdı. Babam balığa çıktığında yakaladığı balıkları konu komşuya dağıtırdı. Bir seferinde Hayırsız Ada’ya attığı sepetlerden dört tane ıstakoz getirdiğini anımsarım. Özellikle hafta sonu Kalamış ve Moda Koyu sandal ve küçük yelkenli teknelerden geçilmezdi. Sandalların plakası olup vergi alınırdı. Çok iyi hatırlıyorum; 1954 yılında babam bir rahatsızlık geçirmişti, zamanında ödemediği için vergisini cezalı ödemişti. Kurbağalıdere sandal ve yelkenli teknelerin hem yapım hem de çekek yeriydi. Rahmetli annem 1914 kışında tatlı su olan derenin donduğunu ve faytonla üzerinden geçtiklerini anlatırdı. Sözün kısası denizlerimiz temizdi. Eskiden Sarıyer’e balık almak ve yemek için gidilirdi, çok sayıda balıkçı vardı. Çok eski bir Kadıköy’lü olarak 1999 depreminden sonra artık Sarıyer ilçesinde oturmaya başladım. O eskinin balıkçı semti, meşhur böreği ve balıkları ile tanınan bu semtte balık satan balıkçı yok. Sahilde beş, altı tane vardı onlarda kaldırıldı. Şimdi el arabaları ile sokak aralarında birkaç çeşit balık satılıyor. Büyükdere’de üç, dört balıkçı var. Soruyorum Sarıyer’de oturan bir kişi olarak “Neden sahilde var olan balıkçı çarşısını kaldırdınız, neden başka bir yer tahsis etmediniz?” Bir balıkçı semti olan bu yer şimdilerde balığı tezgahta görmeyen bir semte dönmüş. Rumelikavağı sahilinde eski yıllarda herkesin alabileceği küçük midye ve balık yapan yerler vardı, salaş ve bakımsız… İşgal olduğu için kaldırıldı. Niye daha düzgün, kayıtlı, atıştırmalık bir yer olarak tekrar kurulmadı? Mutlaka lokantaya gitmek mi gerekli? Sonuç olarak İstanbul’un simge semtleri üzülerek söylemek gerekirse yok oluyor. Denize girilen sahilleri, yüksek kaldırımlarla denizden kopunca insanlar denize nereden girecek? Sahilinde birçok çekek yeri olan bu kıyılarda sandal bağlayacak yer kalmadı. Denizle içiçe olmuş bu semtler bu kültürden yoksun kalırsa deniz sevgisi ve kültürü nasıl gelişecek?
Dünyada deniz ile içiçe olmuş bu nadir kent; sırtını denize dönmüş, sahillerini betona vermiş.
Sandalcılığımız yeniden teşvik edilmeli, belli yerlere belediyeler sandal iskeleleri yapmalı, bankalar kredi vermeli. Hatta nostaljik insan taşımacılığı yapacak hatlar kurulmalı eskiden olduğu gibi. Kadıköy-Haydarpaşa, Karaköy-Eminönü, Haliç kıyıları arası önceleri belediye vasıtası ile sonraları özel teşebbüs olarak tesis edilmeli. Daha birçok öneriler çıkar.
Bir deniz kenti olan İstanbul, ulaşım yükünü denizlere yönelerek çözer. Deniz ulaşımı, halk yararına çoğaltılmalı ve teşvik edici önlemlerle yapılması gerekli. Son zamanlarda atılımlar yapıldı ama henüz çok az ve eksik.
İstanbul’da yaşayan halk, denizi sevdiği zaman İstanbul güzel…
Bu yazıda sözü edilen Kurbağalı derenin donduğu 1914 kışı 1954 kışı olmasın?
Bir de yazılarda "de/da"lar yanlış kullanılmış. Türkçenin korunmasında bu ayrıntıları çok önemsiyorum. İstanbul'da doğmuş büyümüş bir İstanbullu olarak yazıda adı geçen semtleri ve yerleri ve sorunları--balıkçı köyü olan Sarıyer'in balıksız kalması gibi-- çok yakından biliyorum. Ancak, İstanbul dışından bir okuyucu, hangi semtin hangi yakada olduğunu kolayca anlayamayacaktır. Yazı sadece İstanbullular için yazılmış gibi... Yine de gündeme getirdiğiniz ayrıntılarla eskiye özlem yaratan bir yazı olmuş. Teşekkürler. Yasemin Alptekin