Sayın İsmet HERGÜNŞEN yazdı
Atina görüşmelerinin mürekkebi kurumadan iki yerden ses geldi.
İlki AB’den:
Kıbrıs görüşmelerine yeniden başlanmalı.
Bir diğeri de Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’den:
Bir anma töreninde yaptığı konuşmada şöyle vaz etmiş.
¨1974’ü unutmuyorum¨ sloganıyla büyüyen biri olarak, bugünkü fırsatı kullanıp, müzakerelerin 2017’de askıya alındığı yerden yeniden başlatılmasına hazır olduğumu yinelemek istiyorum.
Fırsat neyse, artık…
Gazze mi? ABD seçimleri mi?
Türkiye’nin sokulmaya çalışılan yalnızlık ya da ekonomik durumu mu?
Keşke ifade edebilmiş olsaydı da gerçeği ilk ağızdan öğrenirdik.
Yeni Rum Lideri de AB’de şunu çok iyi biliyordur.
Kıbrıs’ta yaşananların sorumlusu Türkler değil.
Sorunun asıl kaynağı mı?
1950’li yıllardan beri çözümüne yönelik olarak yapılan onca girişim berhava edilmiştir, Rum liderleri ve halkınca.
Rumların; Kıbrıs Türkleri’ni 1960’da kurulan ortaklık devletinden dışlamaları, Kıbrıs’ta birlikte yaşama ve Ada’yı birlikte yönetme mutabakatını terk etmeleri, devleti gasp etmeye çalışmalarıdır.
Birleşmiş Milletler gözetimi altında bugüne kadar yapılan ister ikili ister çoklu görüşmeler de kim kalkmıştır masadan, kim ayrılmıştır toplantılardan, referandum da kim reddetmiştir birlikte yaşamayı.
Bakarlarsa maziye yaşananları görürler arşivlerinde ve de Kıbrıs’ın tarihinde...
Hal böyle olunca bu ısrar niye.
Sadece Rumlar mı?
AB, ABD ve ENOSİS düşüncesini zihinlerden atamayan Yunanistan ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’ni tanımayan dost ülkeler dahil dünyanın tamamı.
Görmemektedirler;
- Garantörlük Antlaşmalarını
- Annan Planı’nı
- Crans Montana Görüşmelerini
- Ve de yarım asra yakın bir süredir barış içinde yaşama gayreti gösteren ¨haksız, adaletsiz ve yalnızlığa mahkûm edilmiş¨ Kıbrıs Türklerini.
Anlamamaktadırlar; 1974 yılında yapılan Kıbrıs Barış Harekatı’nı…
Rumların Türklere karşı giriştikleri sistemli ve planlı etnik temizleme, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni fiilen çökertme ve Yunanistan’a ilhak etme faaliyetleri sonucunda, Türkiye ¨barışı koruma ve kollama harekâtı¨ gerçekleştirmiştir.
O günden bugüne Adada halen sürmekte olan denge, bu kuvvetli varlığın eseridir.
Çözümsüzlüğün en önemli ana nedeni antlaşmalar hilafında Rumların AB’ye üye yapılmasıdır.
Türkiye’nin Gümrük Birliği uğruna sorumsuz davranışını ve hatalı duruşunu da görmezden gelemeyiz.
Aynen Yunanistan’ın NATO dönüşüne izin vermek, aynen AB ile kısa zaman öncesinde yapılan Geri Kabul Antlaşması ile sığınmacıların Avrupa’ya geçişini önlemek gibi.
Bir diğer nedeni ada ve Türkiye için tehdit oluşturacak şekilde savunma maksadını aşan silahlandırma faaliyetleri ve üs kurma girişimlerinde bulunan ABD ve Fransa’dır.
Öte yandan bölge ülkelerinin Türkiye ve KKTC’yi Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na dahil etmemeleri ve oluşturulmaya çalışılan ittifak arayışlarını da tali nedenler olarak görmek gerekir.
Şimdilerde kurgulanan ise Kıbrıs’ta sağlanan istikrar ortamının bozularak Kosova benzeri gerilim yaratmak, bir Gazze ve Ukrayna benzeri savaşlara giden yolun taşlarını döşemek.
Kıbrıs Türklerinin en büyük ve tek beklentisi tüm dünya tarafından anlaşılması, daha ötesinde tanınma arzu ve isteğidir.
Aynı ırk ve dine mensup halkların oluşturduğu ülkelerin bile barış içinde yaşaması mümkün olmazken ayrı ırk, ayrı din, ayrı dil ve ayrı kültürün birada yaşamasını zorlamak niye?
- Filistinliler gibi var olan bir ulusu daha mı yok etme,
- Türkiye’yi Ege Denizi’nde olduğu gibi uyduruk bir haritayla İskenderun Körfezi’ne mahkûm etme,
- Doğu Akdeniz zenginliklerinden Türkiye ve KKTC’yi mahrum etme çabaları mı?
Bizde unutmadık!..
Ne Kanlı Noel’i ne katliamları ne Yüzbaşı Cengiz Topel’ine şehit ve gazilerimizi nede yıkmış olduğunuz Kıbrıs Cumhuriyeti’ni.
Kıbrıs Türkleri ve Kıbrıs Rumlarını bir bütün olarak Kıbrıs’ı hukuken veya fiilen temsil etmeye kadir ve tek bir hükümet çabaları boşunadır.
Sonuçta; TÜRK Halkı ve KKTC Halkı için KIBRIS diye bir sorun kalmamıştır.
Son sözse; İngiltere Dışişleri eski Bakanı Jack Straw’dan:
Kıbrıs bölünmeli, Türk tarafı tanınmalı.
Comments