Sayın İsmet HERGÜNŞEN yazdı
NATO’ya girdiği andan itibaren ABD dümen suyunda viyalayan Türkiye, ulusal savunma sistemini bulunduğu paktın dikte ettiklerine göre dizayn etmek zorunda bırakılmıştır.
NATO stratejisi ve standartlarına uygun yapılandırılan ordu, kalıplaşmış sevk ve idare anlayışına sahiptir.
Sovyet yayılması tehlikesine karşı “Truman Doktrini” kapsamında yardımda bulunan ABD, Avrupa’nın kalkınması programına Orta Doğu'nun kalesi gördüğü Türkiye’yi de “Marshall Planı”na dahil etmişti.
Komünizm tehdidinden uzaklaşmak için Amerika ve Batı’ya sığınan ülkemizde, iktidarların kalış süresini bile NATO kaynaklı yardımlar belirlemiştir.
ABD Hükümetleri’nin dikte etmeye çalıştığı şartlar kabul edilse de, istenilen kazanç elde edilemediği gibi faydadan çok zarar vermiştir.
Yatırımlarını sanayiden ziyade, atıl yapılara kaydıran Türkiye, hem kaynak hem de ürün fakiri ülke haline getirilmiştir.
Tüketime özendirilen ve mistisizm fikir akımını benimseyen apolitik bir toplum yaratılmıştır.
Siyasi amaçlara ekonomik müdahaleler ile ulaşmayı ilke edinen ABD’nin pervasız yaklaşımlarının ilk adımı, 1964 yılında Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etmek istemesiyle başladı.
Askeri müdahalede bulunmak ve ABD menşeli silahları kullanmak istediğinde, izin verilmemiştir.
Nitekim aynı ABD, 1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı sonrası da, ülkemize silah ambargosu uygulamıştır.
Ambargo dahi yaşanan gelişmeler; ülkemizin savunma stratejisinde köklü bir değişiklik getirmemiş ve dışa bağımlılıktan kurtarmamıştı.
Son bir kaç yıldır; Türk ABD ilişkilerinde adı ambargo olarak konmasa da, yaptırımlar ve oyalamalarda dikkat çekici bir ivmelenme söz konusudur.
S 400 sistemi bahanedir.
Aslolan;Türkiye’nin son yıllarda bölgesinde izlediği politikalar ve de Batı Dünyası ile yaşamış olduğu ayrışmalardır.
Hava Kuvvetleri’nin ihtiyacını karşılamak üzere Türkiye; 7’nci ülke olarak F-35 Lightning II (Joint Strike Fighter) JSF projesine dahil olmuştu.
8 şirketi ile projeye katılan Türkiye, 12 milyar dolarlık üretim garantisi vermişti.
Bölgenin en önemli hava güçlerinden biri olmayı hedefleyen Türkiye,Rus yapımı S 400 füzelerini satın almasının ardından programdan çıkartıldı.
F-35’ler için ödediği 1,4 milyar dolarlık bütçeyi mevcut savaş uçakları için modernizasyon kiti ve yeni F-16’lar satın almak için kullanmayı talep etti.
Ankara-Moskova ilişkilerinin artmasından rahatsızlık duyan ABD senatörleri, bu kez de F-16’ların yoluna taş döşemeye başladılar.
Tasarıdan çıkartılmış olsa da, ABD Kongresi’nin alt kanadı Temsilciler Meclisi, F-16’ların Türkiye’ye satışını sınırlamayı öngören bir değişiklik önergesini de onayladı.
Tasarıda;
- ABD Başkanı’nın Türkiye’ye F-16 satışının ABD’nin ulusal çıkarına olduğunu onaylaması
- F-16’ların Türkiye tarafından Yunanistan toprakları üzerindeki uçuşlarda kullanılmaması, koşulları yer alıyordu.
Joe Biden’ın Kongre’den talebi varken ve teknik görüşmeler sürerken, bazı kongre üyeleri de Türkiye’ye silah satışını durdurmak için olanca güçleriyle lobi faaliyetlerine devam etmektedirler.
Aynı ABD; Yunanistan’a her türlü silahı satıp, yeni üsler kuruyor, Kıbrıs Rum Kesimi’ne ambargoyu kaldırıyor, Türkiye’yi Suriye ve Irak’tan nasıl atacağının da planlarını yapıyor.
Her iki ülke yetkilileri tarafından zaman zaman kafa karıştıcı açıklamalar, F-16’ların tedarikinde de, sorunlar olduğu izlenimini doğurmaktadır.
Ekonomik gücü zayıf olan ülkelerin, siyaseten ne tavizler içerisine girdiğinin yeni bir örneğidir, F-35 ve şimdilerde de F-16’ların tedarikinde yaşanan süreçler.
Neticede; ulusal varlığını sadece tavizkar bir yapı özelinde ittifak içinde değerlendiren Türkiye, günümüzde bunun sancılarını çok acı bir şekilde yaşamaktadır.
Savunması ciddi tehlikelere açık bırakılacak hale getirilen ülkemizin, genel durumu doğru analiz etmesi ve ulusal kaynaklarını etkin, verimli ve dinamik bir biçimde kullanması esastır.
Yapılması gerekense; harekat ihtiyaçlarına uygun savunma sanayi algoritması oluşturulmalıdır.
Son sözse; “İttifaklar geçici araçtır.”
Comments