Sayın Cem GÜRDENİZ yazdı
Geçen hafta kamuoyumuzun dikkatini çeken bir haber medyamızda yer aldı. Haftalık Yunan Real News gazetesi kaynaklı haberde, Yunanistan’ın Girit adasından hem tüm Doğu Akdeniz’i denetleyebilmeyi hem de adayı ‘fethedilemez bir kaleye’ dönüştürmeyi hedeflediği belirtildi. Gazete, Yunan kurmayların Girit ile ilgili planlarının Suda Körfezindeki Yunan deniz üssünün Türkiye’nin Aksaz’daki deniz üssü seviyesine getirilecek şekilde genişletilmesi ve yeni tesislerin inşasını içerdiğini belirtmiş. Çok sayıda suüstü savaş gemisi ve denizaltının konuşlandırılmasının hedeflendiği genişletilmiş üs projesi için Yunan parlamentosunun 190 milyon Euro harcamasını onaylamış olduğu da aynı haber arasındaydı. Real News haberinde ayrıca Suda Körfezinde Yunan ve Amerikan deniz üslerinin yan yana olmalarının önemli bir avantaj teşkil ettiği kaydedilerek, “Yunan üssüne herhangi bir saldırı aynı zamanda ABD’ye saldırı sayılacak” diye yorum da eklenmiş.
HER ADA FETHEDİLİR
Tarihte fethedilememiş ada örneği yoktur. Uzun da sürse adalar kararlı bir fatih tarafından en nihayetinde fethedilir. Bu süreç kaynakları ve fetheden tarafın ve savunanın milli gücünü ilgilendirir. Ada denizi kontrol edemez ve kıtadan destek alamazsa fethedilir. Örneğin, İngiltere Napolyon veya Hitler tarafından istila edilememiştir zira denizi kontrol edebilmiştir. Ancak Vikingler istila edebilmiştir, zira denizden engelsiz bir şekilde adaya güç intikal ettirebilmişlerdir. Girit Adasını Osmanlı 24 yıl süren bir kuşatma sonucu fethedebilmişti. 1982 yılında Falklands Adalarını önce Arjantin işgal etmiş, sonra da İngiltere geri almıştır. Bugün için başta Türkiye olmak üzere Girit’i kimsenin fethetmeye niyeti yok. Ancak böyle bir başlıkla haber yapılmasının arka planı, üssün geliştirilmesi ve Amerikan deniz gücü kullanımına tahsis edilmesiyle ilgilidir.
ABD YENİ SÖMÜRGE ÜSLERİ ARAYIŞINDA
Girit’in Yunan askeri planlamacılarından ziyade Amerikan planlamacıları için çok daha cazip olacağını söylemeye gerek yok. Yunanistan’da geçen yıl imzalanan ortak savunma iş birliği anlaşması ile Dedeağaç başta olmak üzere ABD kullanımına açılan 9 üs, Amerikan ateş ve manevra gücünün önceden konuşlanma (Prepositioning) üzerinden bölgede hazır tutulması için hayati önemdedir. Bu yönü ile Girit’te Amerikan çıkarları için üs geliştirilmesi sömürgelerde üs geliştirmekten farklı değildir. ABD, Büyük Güçler Mücadelesi (GPC) dönemine zayıf bir donanma gücü ile girdi. 2030 sonrası Çin ile küresel düzen mücadelesi son aşamaya geçecek. Son aşamanın nihai belirleyicisi denizdeki mücadele olacak. Bugünkü kuvvet yapısı ile ABD, Çin’e Pasifik Okyanusunda üstünlük sağlayamıyor. ABD’nin bugün itibarıyla harbe hazır gemi sayısı 298. Diğer taraftan 2012 yılında ilan edilen Pivot Strateji ile donanma gücünün %60’ı Pasifik’te konuşlandırılmış olsa da bu sayı Çin’i dengelemeye yetmiyor. Son yaşanan Tayvan krizinde (Pelosi Ziyareti) Çin donanmasının çok kısa sürede Tayvan Adasını ablukaya alabileceği ve ABD’nin bunu önleyemeyeceği ortaya çıktı. Dolayısı ile ABD, Pasifik’teki dengesizliği giderebilmek için diğer okyanus ve deniz alanlarından kuvvet kaydırmak zorunda kalacaktır. Akdeniz de bu alanlardan birisidir. Akdeniz’de gelecek yılların harekât ortamını şekillendirmektedir. Yunanistan bu süreçte başrolde; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yardımcı rolde görev yapmaktadır.
ASIL HEDEF KARADA YIĞINAKLANMA
ABD gelecekte kriz zamanı Akdeniz’e kıtadan deniz köprüsü (sea lift) kurabilecek gemi sayısına sahip değildir. Mevcut gemiler Pasifik harekât alanında kullanılacaktır. O nedenle Akdeniz’deki Amerikan üslerine önceden ne kadar büyük yığınakla savaş malzemesi stoklanırsa, kriz savaş dönüştüğünde ana kıtadan deniz köprüsüne (sea lift) ihtiyaç o kadar az olacaktır. Ana karadaki Dedeağaç’ın Amerikan üssü olarak genişletilme projesinin ana nedeni buydu. Büyük tonajlı sea lift gemilerinin bu limana yanaşması sağlanarak çok sayıda ve yüksek tonajda savaş malzemesinin yığınaklanması sağlanmıştır. Söz konusu yığınak Ukrayna’da kullanılmıştır. Şimdi de Dedeağaç, LNG terminaline dönüştürülerek Avrupa’ya Amerikan kaya gazı giriş merkezi haline getirilmeye çalışılıyor. Diğer yandan Dedeağaç’tan 340 mil güneydeki Suda’daki üslerin kapasitesi ana karadaki depolama ve koruma kalaylıklarına kıyasla kısıtlıdır. Neticede Suda bir adadır. Ancak bu adaya çok sayıda cephanelik, yakıt depoları inşa edip, bakım/acil onarım ve havuzlama yetenekleri geliştirilirse Doğu Akdeniz’de özellikle kriz zamanı az sayıda gemi ile yüksek harekât temposu idame edilebilir. Zira adanın en büyük özelliği Türk Boğazları, Süveyş Kanalı ve Sicilya Boğazı yaklaşmalarına hâkim merkezi bir konumda bulunmasıdır. Girit’te genişletilecek bir Amerikan Üssünde bulunacak savaş gemileri uzun süreli konuşlanma, tamir, bakım, ikmal gibi her alanda destek bulabilecek ve önceden depolanmış cephaneye erişim sağlayabilecektir. Doğal olarak büyütülecek üssün hava savunması da Amerikan sistemleri ile pekiştirilecektir.
SUDA VE AMERİKAN HAVA GÜCÜ
Bu adada gelecekte, Suda, Heraklion ve Kasteli’deki meydanlarda gereken alt yapı, sığınak, yakıt ve cephaneliklerin sayısı artırıldığında Amerikan İHA ve SİHA’larının yanısıra muharip savaş uçaklarının da (F35-F15 gibi) sürekli konuşlanabileceği göz ardı edilemez. Bu sayede ABD, Doğu Akdeniz’in en kritik yerinde bir nevi batmayan bir uçak gemisinin yeteneklerine kavuşmuş olacaktır. Suda Deniz Üssü ve Girit meydanları sayesinde savaş zamanı Balkanlar, Kuzey Afrika, Suriye, Irak, Levant, Ege, Türk Boğazları, Karadeniz üzerindeki hava harekât yeteneğini artıracaktır. Ukrayna savaşı ABD’ye lojistik ve ilerde üslenmenin önemini fazlasıyla öğretti. Karadeniz’e en yakın Amerikan daimî deniz üssü İtalya’da iken Suda sayesinde Karadeniz’e 700 mil daha yaklaşmış olacak.
TÜRK KORKUSU ÜZERİNDEN YIĞINAKLANMA
Yunan Real News gazetesinin bu haberi Yunanistan kendi yeteneklerini artırıyor gibi lanse etmesinin, Amerikan jeopolitiğine hizmet ettiklerinin maskelenmesine yönelik olduğu açıktır. ABD azalan donanma gücünü, ileri üsler, önceden yığınaklanma, müttefik donanma gücünü kendi çıkarları için kullanma denklemi ile dengelemektedir. ABD, Yunan siyasetçileri ve kamuoyu gözünde artan Türk tehdidine karşı Yunanistan’a dolaylı koruma sağlarken, 21. Yüzyılda Akdeniz’de önceden hayal edilemeyecek boyutta stratejik avantaj sağlayacak üsler zinciri ve Girit’te sürekli deniz ve hava gücü bulundurabilme yeteneğine sahip olmayı hedeflemektedir. Türk Hükümetinin en yüksek seviyede Yunanistan’a yönelik askeri güç kullanma söylemlerinin ABD için bulunmaz fırsat sağladığını, her söylem sonrası korkan Yunan kamuoyu gücünü kullanarak yeni tavizler alabildiklerini değerlendiriyorum. Ancak gerek ABD gerekse Yunan yığınaklanması bölgedeki dengeleri derinden sarsabilecek ve Türkiye’nin Ege ve Doğu Akdeniz’deki yaşamsal jeopolitik çıkarlarından vaz geçmesini sağlayacak düzeyde değildir.
ABD DONANMASI SAYICA ZAYIF
Yazılarımda önceden de belirttiğim üzere, ABD’nin deniz gücündeki temel sorunu gemi sayısının azlığıdır. Yıllardır hedeflenen 355 parçalık donanma hedefine erişemediler. Halen 298 gemiye sahipler. Amerikan donanması, hükümetine gezegenin 3’te 2’sini kapsayan küresel ortak okyanus alanlarını kontrol ederek Amerikan çıkarlarını koruma şansı veriyordu. Bu alanları güç intikal ortamı ve muhasımların deniz ticaretine engel olma alanı olarak kullanabilme yeteneği ABD için büyük avantaj sağlıyordu. Ancak bu yetenek artık zorda. Bu gemilerin dünyanın tüm okyanuslarında görev yapması planlanırken, Çin, Pasifik alanında Amerikan ve müttefiklerinin tehdidine karşı kullanılmak üzere 420 savaş gemisine sahip. 298 geminin hepsini buraya konuşlandırsalar dahi temel donanma görevlerini bile tam olarak başaramıyorlar. Bu nedenle 2030 yılına kadar gemi sayısını artırmayı planlıyorlar. Diğer yandan Amerikan gücünün simgesi olan nükleer uçak gemileri de gelişen balistik ve hipersonik füze teknolojileri ile denizaltı harbi yetenekleri paralelinde kolay av durumuna düştüler. 8 Aralık 2022 tarihinde Kongreden onaylanan 858 milyar USD’lık savunma bütçesinde dikkat çeken en önemli değişiklik 8 yeni gemi inşa proje sayısının 3 gemi artışıyla 11’e çıkarılması oldu. Ayrıca sene başında hizmet dışına çıkarılması planlanan 12 savaş gemisinin görevde kalmasına devam ve amfibi güçler için 31 gemi seviyesinin korunması kararları verildi. Kongre kararında gerekçe olarak Hint-Pasifik Okyanusundaki artan tehdidi karşılamak gösterildi. Ancak bu artış Hint Pasifik’teki tehdidi dengelemeye yetmiyor. Diğer yandan üslere ve müttefiklere deniz köprüsü kurarak lojistik destek sağlayabilecek gemilerinin sayısı 85 civarında. Çin için bu sayı 5500.
ABD TERSANELERİ YETERSİZ
ABD Donanma gücünün diğer yandan en büyük eksikliği tersane açığı. Bu durum yeni gemi inşa projeleri kadar savaş durumunda acil onarım yeteneğini de etkiliyor. 1981’de ABD, doğrudan gemi inşa sübvansiyonlarını geri çekti. Yüksek işçilik maliyetleri ve işgücü kıtlığı ile birleştiğinde bu karar yerli tersaneleri o zamandan bu yana küresel tersanelerle rekabet edemez hale getirdi. Bu zafiyetin yanısıra 1989 sonrası ABD’de ve denizaşırı üslerde kapanan 350 onarım ve bakım kolaylık tesisi de gemi inşadan ziyade savaş zamanı yara alan gemilerin bakım ve onarım yeteneğine büyük darbe vurdu. Örneğin Çin’e en yakın Amerikan toprağı olan Guam Adasında Amerikan savaş gemilerini havuzlama olanağı 2016 yılından bu yana mevcut değil. Tüm ABD sathında ABD Donanma Bakanlığından onaylı sadece 54 Tersane ve onarım tesisi mevcut. Sonuç olarak, ABD tersanelerinin sayısında ciddi bir azalma yaşanırken gemi inşa maliyetleri ile proje gecikmelerinde artışlar yaşandı. Bugün ABD’de büyük tonajlı savaş gemisi yapabilecek durumda sadece 9 tersane mevcut. ABD deniz gücünün diğer bir sorunu da liyakatli ve beceri sahibi tersane işçi sayısının yetersizliğidir. Bugün için ABD özel tersanelerinde 150.000, kamuya ait tersanelerde 38.000 gemi inşa ve onarım işçisi istihdam edilmektedir. Bu sayı ABD gibi bir ülke için çok yetersizdir. Artan gemi inşa ve onarım kapasitesi, mühendisler yanında daha fazla vasıflı işçi gerektirecektir. Ancak Amerikan gençliği tersane kaynakçısı, tesisatçı gibi ara eleman olmaya meyilli olmadığından mevcut durumda bile zafiyet yaşanmaktadır.
SAVAŞ ONARIM YETENEĞİ ZAFİYETİ
Bu veriler ışığında büyük bir deniz savaşı yaşanması halinde ABD ne içeride ne dışarda bugünkü gemi inşa/onarım kapasitesi ile savaşta hasar görmüş gemileri yeterince hızlı bir şekilde savaşa geri döndüremeyecek durumda olduğunu söyleyebiliriz. Amerikan Sayıştay’ı (GAO) 2021 Haziran ayında bu durumu tespit ederek eleştirel dozu çok yüksek bir rapor (GAO-21 -246) yayınlamıştı. Deniz Piyadeleri Komutanı General David H. Berger de 2020 yılındaki raporunda (Naval Campaigning: The 2020 Marine Corps Capstone Operating Concept) ABD’nin Batı Pasifik’te bir savaş çıkması durumunda muharebe kayıplarını telafi etme yeteneklerine ilişkin önemli endişelerini dile getirmiş ve onarım yeteneğinin bir caydırıcılık unsuru olduğunu kaydetmişti. Değerlendirmesinde şunlara vurgu yapmıştı:
‘’ABD hasımları, ABD’nin uzun süreli bir savaşa giremeyeceğine inanırlarsa, askeri stratejileri ve diplomasileri konusunda daha saldırgan olabilirler…Hasımlar, ABD’nin güç intikal yeteneğini zamanında yeniden oluşturamamasına bağlı olarak, uzun vadeli stratejik zaferin kısa vadeli bir yenilgide yattığını düşünebilir.’’
GİRİT ÜSSÜ ABD İÇİN HAREKAT ÜSSÜDÜR
İşte bu şartlar altında Yunan Hükümeti Girit’e üs yatırımı için 190 milyon avro kaynak ayırıyor. Bu miktar Amerikan savaş gemilerinin krizde hasar onarımı yapmalarına yetecek yeteneği sağlamaz ancak kriz zamanı adaya intikal edecek savaş gemilerinin mevki ve mesafelerin sağlayacağı kısa intikal zamanları nedeniyle yüksek harekât temposu idamesine neden olacaktır. Dolayısı ile Girit, ABD donanması için tamir ve bakımdan ziyade harekat üssü ağırlıklı kalacaktır. ABD bölgede onarım için Yunan ana kıtasındaki tersane ve onarım destek kolaylıklarını kullanabilir. Ancak savaş zamanı bu işlerin çok daha zor olacağı göz önünde tutulmalıdır. Örneğin İran Irak savaşı sırasında yara alan FFG7 Oliver Hazard Perry sınıfı USS Stark firkateyninin onarımı 18 ay sürmüştü.
ABD BÜYÜK HESAPLAŞMAYA HAZIR DEĞİL VE ZAMAN ALEYHİNE İŞLİYOR
Kısacası ABD deniz gücünün yakın bir zamanda Pasifik’te Çin ile hesaplaşmaya hazır değil ve zaman aleyhine işliyor. Ancak Rusya ile Ukrayna üzerinden kendi kanını dökmeden hesaplaşıyor ve Rusya’ya zarar verirken, AB ve NATO müttefiklerini kendine bağlıyor. Çin cephesine kendi inisiyatifi ile hazırlık yaparken Güney Kore, Japonya ve Avustralya’yı AB’leştiriyor. Doğu Akdeniz’deki ortamı şekillendirmede Mısır, İsrail, GKRY ve Yunanistan’ı kullanıyor. Suda’da mevcut cephane ve yakıt depolama imkanlarını katlayacak durum yaratıldığında ve bu üste sürekli Amerikan deniz ve hava askeri güç varlığı bulundurulması sağlandığında Doğu Akdeniz’de jeostratejik bir avantaj sağlayacaktır. Ancak bu durum, Yunanistan’ı da küresel bir çatışmada hedef haline getirecektir. Nasıl ki bugün Romanya sahip olduğu SM 3, Anti Balistik Füze Savunma sistemiyle Rusya’nın nükleer stratejisinde hedef ise, yarın da Yunanistan, Suda üssünde Amerikan saldırı unsurları yer aldığında açık hedef olacaktır.
SAVAŞ GEMİSİNE KATLİAM ADININ VERİLMESİ
Geçen hafta ABD Donanma Bakanı yeni hizmete giren San Antonio sınıfı Doklu Çıkarma Gemisine (LPD) USS FAllujah (Felluce) adını verdi. Irak’ın vahşi şekilde yok edildiği Amerikan istilasında 2004 yılında iki ayrı savaşta, Amerikan deniz piyadelerinin orantısız güç kullanmasıyla adeta katliama dönüşen Felluce’nin adının bir savaş gemisine verilmesi dahi ABD’nin içinde bulunduğu iç siyasi karmaşanın bir yansımasıdır. ABD’de aklı başında herkes Irak istilasının yanlışlığı ve emperyalist saldırgan karakterini biliyor. Ancak neoconlar için büyük bir başarı gibi pazarlanmaya devam ediyor. Felluce’de binlerce sivilin ölümü Amerikalı neoconlar için önemli değil. Birkaç düzine deniz piyadenin ölmesi çok daha önemli ve bu ölümleri savaş gemisine Felluce adını vererek onurlandırıyorlar. Irak rezaletinden kahramanlık çıkarmak böyle bir şey olsa gerek.
ABD, TÜRKİYE’YE KARŞI YUNANİSTAN’A GARANTİ SAĞLAMAZ
Yunanistan Amerikan askeri varlığına güvenmemelidir. Yarın bir hata yapıp, Türkiye’nin yaşamsal çıkar alanlarına (örneğin 12 mil karasuyu ilanı ya da kıta sahanlığı ihlali gibi) saldırdığı durumda, tırmanma merdiveni çok hızlı koşulacaktır. Türkiye, BM Anlaşması 51. Maddeyi (kendini savunma hakkı) uygulayacaktır. O andan itibaren Türkiye’nin tüm tarafsızlara vereceği geri çekilme süresi de dolduktan sonra Yunan limanları, üsleri, hava meydanları ve pistleri meşru hedef haline gelecektir. Burada yer alan üçüncü ülkelerin gemi ve uçaklarının varlığı Türkiye’yi kendini savunmaktan alıkoymayacaktır.
TÜRKİYE İKTİDAR VE MUHALEFET DERSLERİ
Atatürk’ün şu sözleri ideolojisi, kültürel temeli ve değerler yapısı ne olursa olsun her siyasetçinin ve devlet adamının gözünün önünde olmalıdır.
‘’Mutlaka şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftarı değilim. Savaş zorunlu ve hayati olmalıdır. Hakiki düşüncem şudur: Ulusu savaşa götürünce vicdan azabı duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz. Ancak, ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir.’’
Burada en can alıcı vurgu şu sözde yatmaktadır:
‘’Öldüreceğiz diyenlere karşı, “ölmeyeceğiz” diye savaşa girebiliriz’’.
Güneyimizde devam eden Kukla Kürt Devleti kurma çabalarına ve bu vizyonun silahlı aracı PKK/YPG/PYD bölücü ayrılıkçı terörüne karşı Türkiye’nin tutumu tam budur. Türk Yunan sorunlar yelpazesinde ise Ege’de 12 mil ilanı ve mavi vatan kıta sahanlık haklarımızın ihlali aynı şekilde yaşamsaldır. Zira her iki hamle Türk ulusunu karaya itmek ve boğmakla yani öldürmekle eş değerdir. Diğer yandan Türkiye savaş yetenek yelpazesindeki her gelişme ve hamleyi de savaş tehdidine tahvil etmemelidir. Üst perdeden tehdit söylemleri Yunanistan’ı ABD çekim merkezine daha da yaklaştırmakta, Yunan kamuoyunda Türk korkusu ve zaten mevcut olan Türk nefretini katlamaktadır. Savaş yeteneklerinin en üst düzey devlet görevlileri tarafından ilan edilmesi de gerekmez. Tırmanma merdiveninde her şeyin yeri ve zamanı vardır. Diğer yandan Türkiye maalesef 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi sonrası oluşan birleştirici iklimi kullanamadı. Bugün İktidar ve muhalefet içinde Türkiye’nin jeopolitik çıkarlarını Atlantik çıkarları içinde gören ciddi bir kesim var. Atlantik çıkarları Türkiye çıkarları ile çatışma rotasındadır. Uzlaşmaları olası değildir. Bu vizyon Türk halkını fırtınaya sokar. Bazı partilerin çok üzülerek de olsa değişen jeopolitik dengeleri okuyamadıklarını ve pusulalarını ısrarla Washington, Londra ve Brüksel’e çevirdiklerini görüyoruz. Bu partiler iktidar olup, batı ile uyuma hazırız mesajını verdiklerinde hesap pusulasında 3 kalem taviz tokat gibi patlayacaktır.
1. Güneyinizde kukla Kürt devletine izin verin.
2. Mavi Vatan yerine Seville haritasını kabul edin.
3. Kıbrıs’tan derhal çekilin.
4. Bizim yanımızda Rusya ile düşman olun.
Bu tavizleri verecek liderin takma adının Türk Zelensky olacağını şimdiden söyleyebiliriz. Bu durum 1. Dünya Savaşı öncesi İngiltere ve Fransa ile ittifak ilişkisi kurmaya kalkışan Osmanlı devlet adamlarını hatırlatıyor. Bu siyasetçiler ne Reval Buluşmasını ne de Entente Cordiale’in jeopolitik okumasını yapamayacak kadar batı hayranıydılar. Avın Osmanlı olduğunu göremeyecek kadar cahildiler. Dönemin iktidarı İttihat Terakki, Almanya’ya yanaşarak, Kayzer ordularının Padişahı koruyacağını ve petrol zengini Osmanlı mülkünü kanlarının son damlasına kadar savunacaklarını sanıyordu. Tam aksi oldu. İngiltere ve Fransa Osmanlıyı işgal etti ve yok etmeye çalıştı. Alman için Osmanlı ucuz kandı. Savaş sonunda Bakü’ye giren Türk ordusuna silah çekecek kadar müttefikti Almanlar. Bugün Asya yüzyılı başladı. Batı her alanda geriliyor ve gerilemeyi önlemek için Kural Temelli Dünya Düzenini Amerikan askeri gücünü ve şiddetini kullanarak devam ettiriyor. Zayıf batı, gerilemeyi ve neoliberal sömürü düzeninin diğer adı olan kural temelli düzeni devam ettirmeye çabalıyor. Ancak nafile. Ukrayna Türkiye için en güzel derstir. Batının kuyruğuna takılıp ucuz kan sunan ülkelerin sonu aynıdır. Batıcı olmakla batılı olmak arasındaki farkı göremeyen siyasetçiler dilerim Türkiye’yi felakete sürüklemezler.
Comments